Osho,aşkı "iki yüreğin aynı ritimde atışı" olarak tanımlar. Aşkın yalnızca bedenlerle ilgili olmadığını, aynı zamanda iki kişi arasında yaşanılan bir ahenk meselesi olduğunu ifade eder.

Diğer taraftan ne yaparsanız yapın aşkı öyle kesin çizgilerle tanımlamanız mümkün değil. Ne kadar aşk varsa o kadar aşk tanımı vardır. Herkesin aşk tanımı aynı olmadığı gibi, aynı insan farklı kişilerle aşk yaşarken bile değişik şekillerde bulabilir kendini. Kimi insan coşkulu, çılgınca; kimi insan tutkulu ve takıntılı aşk yaşar. Herkes kendi yaşam tarzınave anlayışına göre yaşar aşkını. Kısacası  mizacınız nasılsa aşkınızı da o şekilde yaşar ve yaşatırsınız.

Acaba tarih boyunca anlatılan o ölümsüz aşkları bugün deyaşamak mümkün olabilir mi?

Elbette hayır, her dönemin yaşam tarzı, kişisel alışkanlıklar, gelenekler, toplumsal baskılar, aşklarızamanının koşullarına göre yaşanmaya zorlar.

Peki ya, günümüzde aşklar ?

Tüketim toplumunun cilvesi olsa gerek, günümüzde birçok insan kafasında standart bir doğru insan kalıbı oluşturmuş sanki.

Son zamanlarda, kadınlar olsun, erkekler olsun, "bir erkek ya da bir kadın nasıl olmalı" şeklinde, kulaktan dolma, mantık içermeyen ifadelere o kadar çok takılıyorlar ki, en sonunda sağlıklı düşünemez hale geliyorlar. Bu tarz kalıplaşmış söylemler bir taraftan kişileri mükemmel insanı aramaya yöneltir kendiğer taraftan farkında olmadan yalnızlığa mahkum ediyor. Hele de karşılarına çıkan kişiler oluşturdukları kalıplara uymuyorsa vay hallerine!

Bakıyorum da herkesin aşka, sevgiye dairne çok fikri var. Ancak hasbelkader bilinç altında oluşturdukları kusursuz aşk ile karşılaştıklarında onun asıl devam ettireceklerine dair fikirleri yok gibi.

Doğru insan, soyut ve mükemmel beklentilerden ziyade, ilişkilerinizde karşılaştığınız olumsuzlukları kabul edip hoş görmek becerisiyle oluşur.

Doğru ve mükemmel birini aramaya kalkmak insanları tam olarak anlamadığınızı gösterir. Mükemmel olduğunu düşünüp aşık olduğunuz bir insan beklentilerinizi karşılamayıp da sizi hüsrana uğrattığında o kişiyi hiç tanıyamamış olduğunuzu düşünürsünüz. Oysa, kimse ne birisini tam anlamıyla anlayabilir ne de bir başkasının duygularını tümüyle idrak edebilir. Kabul etseniz de etmeseniz de, normal olan budur ve ne yaparsanız yapın aşkın içinde bolca hayal kırıklığı vardır.

Alain De Botton,

"Karanlık taraflarımızı anlayan, varlığıyla dertlerimize derman olan birinin, karşılaştığımız her sorunu çözebileceğine inanırız. Bu kişinin güçlerini abartmak, küçük bir çocuğun anne ve babasının sıradan becerilerini birer mucizeymiş gibi görüp onları hayatı boyunca hatırlamasına benzer.''diyerek, insan ilişkilerinde var olan mükemmel insan beklentisinin sonundaki hayal kırıklığını özetler.

Elbette her ilişkinin başlangıç evresi muhteşem, peki ya sonrası?

İlişkilerin ilk evresinde yaşanılan çalkantılar, sabırsızlıklar, kısaca karşılaşılan bütün engeller hoş görülüp de bir şekilde aşılabilirse işte o zaman ilişkiler dostluğa evrilip devam eder.

Yani, sabırlı ve hoşgörülü olduğunuz sürece, korkmadan usulca yerini dostluğa bırakabilen ilişkiniz uzun yıllar sürer. Öncelikle elde ettiğiniz güzel duyguları, aşkınızı dolu dolu yaşayabilmeniz için önyargı ve beklentilerinizi aşağı çekmeniz gerek.

İlişkilerde sorun yaşanması muhtemel olsa da bazen var olan sorunlar sizin bakış açınızdan kaynaklanıyor olabilir.

***

Sebepsiz sevmektir aşk,

Nedeni olmadan bağlanmak birine.

Gözlerine baktığında erimektir içten içe.

Ellerini tuttuğunda titremektir tüm benliğinle.

Hatta sarılamamaktır utançtan,

Çünkü utanmaktır sevmek aslında,

Sevmek nedir aslen?

Ölmek mi uğruna?

Yaşamak mı onunla?

Sevmek mi ömür boyunca?

Yoksa ayrılmak mı gerekince?

Nedir insanı başkasına bağlayan?

Güzelliği mi?

Bilmez kimse bu soruların cevabını..!

Kimi sever güzelini, kimi sever özelini…''

***

Can Yücel de böyle  anlatmış  aşkı...

Ah aşk...

Bence mi? Bence aşk,sevginin tutkulu halidir.

Aşkla kalın efendim...