Aydın’da Eskişehir Sanat Derneği’nin sergisi açmak için gittiğimde, Adnan Menderes Üniversitesi’nin de konuğu olmuştum. Kaldığım günlerden birinde Aydın’da yayın yapan AyTv’nin de bir programına çıktım. Benimle beraber Aydınlı sanatçılarda vardı ve içlerinde Adnan Menderes Üniversitesi’nin öğretim üyesi sanatçılarda bulunuyordu. Yaklaşık üç saati aşan bir programda Eskişehir’de sanatı,  Eskişehir Sanat Derneği’ni, bir şehir için sivil sanat kurumunun önemini ve sanat derneklerinin şehre sorumluluklarını anlatmıştım. Canlı yayında telefonla bağlananlar oldu. Bunların çoğunluğu üniversitenin kampus içerisinde kaldıklarını, şehre hiç bir katkıları olmadığından yakındılar ve programdaki genç öğretim üyelerinin de proglama çıktıklarına pişman edecek kadar üzerlerine gitmişlerdi. Bunun yanıtını ben vereyim dedim ve şunları anlattım:

    “Aynı tartışmalar zaman zaman  Eskişehir’de de yapılırdı. Basında yazı yazanlar hep üniversiteyi ‘Kampüs Üniversitesi’ diye nitelerlerdi. Bu sadece bizde değil yurt dışında da böyledir. Bir üniversite öğretim üyesinin masasında bir çok dosyası vardır. İlk önce öğretim üyesidir. Derse girecektir. Yılların ilkokul öğretmeni bile her gün derse çalışarak gelir ki bir de üniversite de hoca iseniz, karşınızdaki öğrenci çok farklıdır. İkinci dosyası o öğrenciyi motife edeceksiniz ülkenin aydını, sanatçısı olmaya hazırlayacaksınız. Yani öğrenciye çok zaman ayıracaksınız. Onların sınavları var, tez çalışmaları var. Üçüncü dosya onun kendisi için; yardımcı doçent ise doçent olmak, doçent ise profesör için tezler hazırlayacaktır. Dördüncü dosya,Yurt içinde, yurt dışında  bilimsel sempozyumlarda bildiriler sunacaksınız, makaleler, kitaplar  yazacaksınız. Beşinci dosyada, devlet sizden ülkenin ve bulunduğunuz şehir için  araştırma, çalışma ister, ona çalışacaksınız. Eskişehir’de biz üniversite öğretim üyeleri ile tanışığız, onları  Eskişehir Sanat Derneği’ne çağırırız, hepsi de gelir. Hatta üye olurlar. Yönetimlerimize danışman olurlar. Aydın’da sanat derneğiniz varmı? diye soru sorarak konuşmamı bitirmiştim. Evet Aydın’da bir sanat derneğimiz yok demişlerdi. Onlara siz aramıza çağırırsanız koşa koşa gelirler, demiştim.

     Eskişehir’de gerçekten  her konuşan, yazan üniversiteyi “Kampüs Üniversitesi” diye suçluyordu. Eskişehir Sanat Derneği’ni kurduğumuzda, öğretim üyeleri ile ilişkiler kurduk. Yunus Emre için neler yapılmalıyı onlarla konuştuk. Şiir’den tiyatroya kadar sanatın her alanında  çalışmalarımız için  konuşmacılar getirdik, destekler istedik. “Eskişehir Sanat” dergisinin yayınını başlattık oraya yazılar isteyip yayınladık. “Eskişehir Sanat Ödülleri” için Danışmanlarımız oldular. Öğrenciler için düzenlediğimiz resim gibi yarışmalarımızı üniversiteye götürüp değerlendirmelerini istedik.

      Prof.Dr. Halil Buttanrı, Eskişehir Sanat Derneği’nin, Eskişehir Şairler Derneği’nin arkasında duran, gelişmelerine ve çalışmalarına destek veren üniversite hocasıydı. Dekanlığında çok yoğun çalışmalarının arasına giriyorduk. Zamanın yok dediğini hiç duymadık. Son olarak, 2011 yılında vefat etmiş, 10’dan çok kitabı olan  yazar Mehmet Emin Töreci için telefonla arayıp “Hocam bir akademik elle incelenmesi gerekiyor” demiştim. “Getir kitaplarını”demişti. Eşi Prof.Dr. Müzeyyen Buttanrı bütün yaz günlerinde Mehmet Emin Töreci’yi, hiçbir karşılıksız olarak inceledi ve Kasım ayında Eskişehir Sanat Derneği’nin 5. Eskişehir Sanat Günleri etkinliklerinde de Mehmet Emin Töreci için güzel bir tanıtımı gerçekleştirdiler.

     Önümüzdeki aylarda gerçekleştireceğimiz güzel etkinliklerimizin düşlerini kurduk, konuşmuştuk.  Aniden vefat haberi geldi. Bizleri  sok eden, büyük  üzüntü yaşattı.Rahmetler diliyorum. Mekanı cennetler olsun. Hep beraber oldukları eşi Prof.Dr. Müzeyyen Buttanrı’ya sabırlar diliyorum.

     Halil hoca bir şeyler sezinlemiş gibi bende yaşam öyküsü olmasına karşı, bulunsun diye tekrar göndermişti. Çok zarif, kibar, saygılı insandı. Onu hep saygı ve bizlere verdiği desteğiyle, çevresine verdiği samimi dostluluğu, enerjisi, engin bilgisiyle anacağız.