Şairler insanlığın her çağında ve dünyanın her coğrafyasında şiirler düzmüş, önceleri sözlü olarak söylemişler, yazının bulunmasından sonra da yazmışlardır. Onun için insan, aralarından çıkan şairlerin şiirleriyle duygularını yaratmış ve beslemiştir. Araştırmalar; insan insani duygularını şiir ile edindi ve şiir ile insan oldu, der. Çünkü şiir yüreğin sesi, yüreğin dillenmesidir. Oktay Akbal “Önce şiir vardı” yazısında “İnsanoğlu şiirle konuştu ilk kez. Şiir yazmak için yarattı ilk sözcükleri. Şiirde yer almayan bir sözcük ölmüştür, yaşamdan yok olmuştur. Bir toplumda ozan yoksa, yetişmemişse, yetişemiyorsa o toplum bir süre sonra tarihten de silinir. Asur uygarlığı gibi…” diyor.

Binlerce yıldır insan duygular, düşler içinde çırpınıyor. Şair olsun olmasın şiir yazıyor. Kimi gizli gizli, kimi açık açık. Açık açık yazanlar şair oluyor. Ne yazıyor, neyi dillendiriyor diye baktığımızda; Seviyor şiir yazıyor. Acılar çekiyor şiirler yazıyor. Aşkı, sevgiyi, gurbeti, hasreti, yaşamın güzelliğini, yüreğini büyüten duyguları, coşkuları, ihaneti yazıyor. Onun için insan beşikte dinlediği ninnileriyle başlayıp yaşam boyu türküleşen, şarkılaşan, ağıtlaşan, destanlaşan şiirlerle yaşıyor.

Günümüzde, üzerinde yaşadığımız, cennet gibi coğrafyamızda şairlerimizin şiirlerindeki tema nelerdir dediğimizde; şairlerin şiir kitaplarında, dergilerde yayınlanan şiirlerde, şiir yarışmalarında, hatta şiir matinelerinde şairlerin okuduğu şiirlerde gördüğümüz: İnsanın çaresizliği, öfke, kin, adaletsizlik, göz yaşı hakim. Şairler artık aşkı, sevgiyi, gurbeti, hasreti, doğup büyüdüğü güzel çevresini unutmuş. Kadına şiddeti, yeşilin yok oluşunu, hayvana, doğaya sevgisizliği, Gazze’deki vahşeti, soy kırımı, çocukların çığlığını. Altın madeni için yok edilen zeytinlikleri, kellesen dağları, ormanları, suyu çekilen gölleri, kirletilen yaşadığı çevresini, yanan ormanları ve yanan canlıların binlerce yılda oluşan insana ve de insani duyguları olana yakışmadığını. Daha güzel dünya yerine kini yaygınlaştıranlara, insana, insanlığa ihanete öfkeyi yazıyorlar.

Hani kültürümüzü yaratan Yunus Emre’nin, Hacı Bektaş Veli’nin, Mevlana’nın, Karacaoğlan’ın, Pir Sulan’ın mayaladığı insani duygularımız, onlardan gelen şiirimiz.

Şairlerimiz güzelliği yazamaz hale gelmiş. Ne tarafa baksa içini karartan görüntüler. Melih Cevdet Anday’ın “Telgrafhane” şiirinde dediği gibi:

Uyuyamıyacaksın

Memleketinin hali

Seni seslerle uyandıracak

Oturup yazacaksın

Çünkü sen artık o eski sen değilsin

Sen şimdi işsiz bir telgrafhane gibisin,

Durmadan sesler alacak

Sesler vereceksin

Uyuyamıyacaksın

Düzelmeden memleketinin hali

Düzelmeden dünyanın hali

Gözüne uyku girmez ki

Uyumayacaksın

Bir sis çanı gibi gecenin içinde

Ta gün ışıyıncaya kadar

Vakur metin sade

Çalacaksın.