24 Haziran seçimlerini bitirdik.
Bu memlekette geçinme derdi, açlık ve yoksulluk sınırlarının her ay artarak yükseldiğini biliyorduk.
Ama geçinme derdi yokmuş, herkes açlık ve yoksulluk sınırlarının çok üstünde yaşıyormuş.
Hiç kimsenin çoluk çocuğunun eğitim derdi de yokmuş.
Biz, her ay bir işçi cinayetinin işlendiğini, kadınların öldürüldüğünü ya da şiddete maruz kaldığını biliyorduk ama öyle değilmiş. Çocuk istismarı falan da yokmuş…
Doların fırladığını, patates ve soğanın tavan yaptığını pazarlardaki fiyat etiketlerinde gördük ama biz yanlış görmüşüz.
Gazetecilerin, öğrencilerin, muhaliflerin cezaevlerinde olduğunu ve yeni cezaevleri yapıldığını biliyorduk; demek yokmuş(!)…
Sağlıkta alınan katkı paylarından yapılan şikâyetler de söylentiden ibaretmiş…
İstatistiklerde işsizlik rakamları yayınlanıyordu, hatta işsizlikten yakınan o kadar çoktu ki… Ama bu da yalan ve söylenti imiş.
Dünyada birçok ürünü üreten, yetiştiren ülkemizde artık tohumun, tahılların dışarıdan alındığını biliyorduk, ama değilmiş; hepsini biz üretiyormuşuz, çiftçi ve köylü memnun ve kazançları çok iyiymiş biz yanlış biliyormuşuz.
Esnaf siftah yapmıyor diyorlardı, iflas edip dükkan kapatıyorlar deniliyordu, bunlar da söylenti ve yalanmış.
Fabrikalar ve topraklar satılıyor, ormanlar yok oluyor, çevre kirletiliyor diye tepki gösteriyorduk, ama böyle şeyler hiç olmamış.
Bir kap yemek için aşevlerinde bekleyenler, evlerine yardım paketi gönderilenler olduğunu biliyorduk, bunlar da söylenti ve yalanmış.
Hele hele sokak başında önümüzü kesen dilencilerin “Allah rızası için” demeleri de yalanmış, bizi kandırmışlar (Artık dilenciye para vermem).
Aldığımız maaş ile, emekli maaşımız ile ayın sonu getiremiyoruz diye yakınmalar söylenti imiş. Herkes halinden memnun; zenginmiş...
Yani; bugüne kadar yaşadıklarım, gördüklerimde söylenti ve yalanmış.
Peki ben nerede yaşıyordum, dört şeritli yol yapılan uzayda mı?
Velhasıl; şairin dediği gibi “Kavgam ve kavgamın içindeki sevdam” gerçek, diğerleri söylenti ve yalanmış...