İstanbul merkezli üç bakanın oğlunun isminin katıldığı ‘yolsuzluk’ ile ilgili operasyon yankıları sürüyor. 17 Aralık’tan bu yana Başbakan, hükümet yetkilileri ve AKP yetkililerini dinledim. Bir de kahvehanede vatandaşların haberleri izlerken yaptıkları yorumları muhabbetleri…

Sosyalistler olarak bu ülkede kontragerilla, derin devlet, faili meçhuller konusunda yıllarda anlatmaya çalıştık dilimizde tüy kalmadı.

Neyse efendim iktidarın Ergenekon adlı operasyonunda ‘derin devleti’ ortaya çıkarıyoruz diyen AKP hükümeti  operasyon farklı yerlere kadar götürüldü.

O dönemde Başbakan, bakanlar, AKP’liler polislere, savcılara ve  hakimlere toz kondurmadılar…

Gezi eylemleri sırasında yüzlerce genç; cop, gaz bombası, biber gazı ve dayaktan nasibini aldı. 7 genç öldürüldü. Onlarca gencin kolu kanadı kırıldı, gözü çıkan bile oldu.

Başbakan , hükümet yetkilileri ve AKP’liler yine başta polislere toz kondurmadığı gibi 7 gencin öldürülmesinde sanık olarak gösterilen polislere sahip çıkaracak; ‘Polisimizi yedirmem” denilmişti.

Gezi eylemlerinin dış mihraklı olay ve hükümete yönelik girişim olarak yorumlayan Başbakan son operasyonunu da böyle yorumluyor.

İstanbul’daki yolsuzluk operasyonundaki belgeler, fotoğraflar ve videolar konusunda; Bakan çocuklarının adı geçen kişilerle yakın ilişkilerini görüntüleyen fotoğraflara, çocukların evlerinden çıkan para sayma makinası, paralar, diğer tarafta da banka genel müdürünün evinde çıkan ayakkabı kutusundaki milyonlar dolu dolar parası konusunda hiç yorum yapmayan  Başbakan daha önce doz kondurmadığı , ‘yedirmem’ dediği polis şeflerini bir gecede onlarcasını görevden alıverdi.

Bakan çocuklarının sabahın ilk saatlerinde evden alınmasına tepki gösteren AKP’li bakanlar ve AKP’liler daha önce, başka olaylarda evlerinden alındığınca sesini hiç çıkarmamışlardı. O gün polisin yaptıkları doğru oldu da şimdi yapınca mı yanlış oldu?

Hani Nasreddin Hoca’nın fıkrası gibi:

“Hoca komşusundan ödünç aldığı kazanı iade ederken içine bir tencere koyar ve kazan doğurdu diyerek verir. Halinden memnun komşu ikinci kez kazanı aldığında aradan uzun zaman geçmesine rağmen gelmeyince evine gittiği hocadan "senin kazan öldü cevabını alınca"

-Olur mu hocam hiç kazan ölür mü? der, Hoca'da

-"Doğurduğuna inandın da öldüğüne niye inanmazsın be adam!”

Yolsuzluk operasyonunun haberleri gazete ve televizyonlarda yayınlanmaya başlayınca izleyen vatandaşlar yorumunu yapıyor. Ben televizyondaki muhalefetin neler söylediğini pek dinlemiyorum, kahvehanedeki vatandaşların yorumu benim için çok önemli…

Vatandaşların yorumları gerçekten harika.

Ortaya atılan videolar hakkında yapılan yorumlarda gülmekten neredeyse sandalyeden düşecektim. İktidara ve AKP’ye yönelik ağır eleştiriler..

Diğer tarafta da kahvehanede gözlemlediğim bir konu daha var.

Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği mahallelerdeki kahvehanelere gidiyorum. Doğal olarak bir çok insanı da tanıyorum.

AKP’li olduklarını daha önce rahatça söyleyen, özellikle Gezi eylemleri sırasında Başbakan’ın söylediklerinin aynısını söyleyerek hükümeti savunanlar, inanın bu operasyon kamuya yansıtılmasından sonra sesleri çıkmıyor.

İlk gün AKP’li bir vatandaşın kahvehanede başı eğik, sessizce çayını içtiğini görünce bu olayın kendisini de ne kadar etkilediğinin bir göstergesiydi. Daha sonra birkaç gün kahvehaneye de gelmedi.

Bir konu daha var…

‘Oh olsun’ diyenler de var…

Demokrasilerde, kültürlü ve çağdaş toplumlarda ‘sen bana yapmıştın, şimdi de sana yapıyorlar’ mantığı ile davranılamaz.

Çünkü çağdaş toplumlarda; olaylara demokrasi, insan hakları, bağımsız yargının verileri doğrultusunda bakarlar.

Demokrasi, hukuk, insan hakları herkes içindir.

“İleri demokrasi’ söylemini sadece kendi anlayışları içindeki demokrasiyi;  demokrasi sananlara yine çok bilinen Alman İlahiyetçi Martin Niemöller’in sözlerini anımsatmak istiyorum.

“Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim.

Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim.

Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim.

Benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”

Yani; demokrasi, insan hakları, yolsuzluk, rüşvet, işkence, emeğin sömürülmesi, insanların düşünceleri nedeniyle, yazıları nedeniyle cezaevlerine konulmasına, sendikal hakların gasp edilmesine, insanca yaşayabilmek için mücadele eden demokratik haklarının kullanarak eylem yapan insanlara karşı duyarsız kalmayın…

Bizim her zaman her alanda bağırarak söylediğimiz bir slogan var:

“Susma, sustukça sıra sana gelecek…”