Sen benim gök gürültümsün   
 
Güneş insanı bunaltıyor...
Sana olan özlemim giderek artıyor...
İki de bir dışarıya çıkıyorum... 
Gökyüzüne bakıyorum, güneşe inat `dik dik bakıyorum`...
Gözlerim kararıyor, bakışlarıma sen iniyorsun..
Yüreğime indiğin `Aşk yağmuru` gibi...
Akşamüzeri  güneş kara bulutlara rağmen direniyor...
Arkasından yüreği hoplatan gök gürültüsü... Kara bulutları şimşek aydınlatıyor..
Çizgi gibi ışık saçarak yere iniyor...
Yağmur damlaları bu kez iri iri...
Damla damla vuruyor yüreğime...
Saçlarından toprağa dökülen damlaları tek tek topluyorum.
Yağmur yağdığında ve gök gürültüsü içime işlediğinde senin sıcaklığını hissediyorum.
Yüreğim yağmur, yağmur yağıyor uykularıma. Sırılsıklam uyanıyorum.
Düşlerimdeki `seni` koynuma alıp gözlerimi kapatıyorum.
Yağmur sonrası toprak kokusu mu, yoksa senin kokun mu
Neredesin bitanem...
Sesini duymak istiyorum...
Gök gürültüsünden korkarsın canım içi, gözlerini kapa..
Yavaşça yüreğim yanıbaşına gelecek, başını yasla...
Yüreğimin çarpıntısı gök gürültüsünü bastıracaktır.
Ufka bakıyorum, akşamı ve seni bekliyorum. 
Ben seni hep beklerim bu şehirde...
Bilirim yüreklerimiz çok acı çekti..
Sen orada ben burada...
İhanetler gördük, yollarda kurulan pusularda vurdular bizi...
Yüreklerimiz yaralı.
Ama seni buluncaya kadar yemin ettim toprağa diz çökmeyeceğim diye...
Sen bazen yanıbaşımdaydın,  ama  göremedim o anlarda..
Kimbilir belki yüreklerimiz ellerini birbirine uzattı, hissedemedik...
Sen, yüreğimin `dildar`ı(*) olmuş, fark edemedim  cansuyum.
Aklım sende. Seni düşündüğümde yüreğime yağmurlar yağıyor, gök gürültüsü eşliğinde. 
Fotoğrafına bakıyorum, bakışlarından yüreğine iniyorum, seni daha çok özlüyorum.
Bedri Rahmi Eyüboğlu`nun bir şiirini okuyorum.
"(...)Susadım/ Üç tane elma soydular, üç tane portakal/ Nafile/ Bir bardak suyun yerini tutmadı/
Acıktım/ ...Kuş sütü, kuru üzüm getirdiler/ Nafile/ Bir çimdik somunun yerini tutmadı/ Seni düşündüm sevgilim şükrederek/ Su gibi aziz olasın her daim/ Ekmek gibi mübarek."
Sana aşkımı nasıl anlatabilirim ki..
Yüreğim daralıyor sözcüklerini kağıda dökmekten...
Sen benim kavgamsın.
Hani, Nazım Hikmet`in `Açlık Ordusu Yürüyor` şiirindeki gibi sana yürüyorum.
"(...)/Açlık ordusu yürüyor/ adımları gök gürültüsü/ türküleri ateşten/  bayrağında umut/ umutların umudu bayrağında./Açlık ordusu yürüyor/ şehirleri omuzlarında taşıyıp/ daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri/ fabrika bacalarını/ paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak..." 
Bedenimde kavgamın; yüreğimdeki tüm yorgunluğa rağmen seni taşımaya devam edeceğim yüreğimin gülümsemesi.
Bakma; yüreğimin `gök gürültüsü` gibi çarpmasına, gözlerimin dolmasına...
Kavgamın içinde seni yaşamak var ya bitanem...
Ordular üzerime gelse yüreğim bir adım geri atmaz...
Ne zaman başım sıkışsa gözlerini anımsarım.
"(...)Gözlerin gözlerin gözlerin,/ kaç defa karşımda ağladılar/ çırılçıplak kaldı gözlerin/ 
altı aylık çocuk gözleri gibi kocaman ve çırılçıplak,/ fakat bir gün bile güneşsiz kalmadılar..."
Nazım`ın şiirini okuyarak, yüreğini öpüyorum.
Dağın en yüksek tepesine çıkarak avazım çıktığı kadar bağırıyorum.
"(...)bana bir şimşek çak/ortalık fena karanlık/yüreğim örtülüyor/ ağır bir dalgınlığa genişliyorum/
durmadan değişen o mevsimde/dağlarda kalın/ omuz omuza bulutlar/ çok fena kalabalık/ ellerim çıplak/
bana bir şimşek çak..."(1)
Sen benim `gök gürültümsün`...
Yankılanan sesiyle yüreğim bağırıyor.
Seni  seviyorum...
(*)Dildar-Birinin gönlünü almış, sevgili.  Gönlü baskı altında tutan sevgili.
(1)Bana Bir Şimşek Çak-Atilla İlhan
   ŞABAN BAĞCI