…kısmını;  deyimin orijinalindeki gibi mecazi anlamda “SU” olarak düşündüğümüzde, çoğumuzun aklında ve yüreğinde izler bırakan yaşanmışlıklarımız veya “ah keşke” dediklerimiz gelir. Kimimiz anı yaşar, kimimiz dünü, ötesini, “kimisi yarına çıkacak mıyım?” diye kafasında kurar da kurar ve ne yaşar ne yaşamaz!

Sizce?

18-24 Mart “Yaşlılara Saygı Haftası” nedeniyle büyüklerimizin ziyaret edildiği ve yoğun duyguların yaşandığı yerlerden olan huzurevleri, bu yıl da mazide kalacak unutulmaz anlarla dolu anılara sahne oldu.

Bunlardan biri; Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı olan meslektaşım ve arkadaşım Sibel ile evlatları ve/veya torunlarıyla zaman geçiriyormuşçasına mutlu oldukları o kadar belli olan İnci ve Taner Altınmakas Huzurevi sakinleriydi. Diğeri, Meliha ablamın şehrimizdeki bir huzurevinde musiki icra edip, ekip üyeleriyle yaptıkları ziyaret. Ve Kastamonu’dan uğur böceği arkadaşım Gamze’nin, ilinde bulunan huzurevindeki büyükleriyle kahvaltı bahane sohbet şahane ziyareti gibi…

Geçmişte gerek eşim, gerekse Eskişehir Kent Konseyi Çevre Sağlık Çalışma Grubu gönüllü üyeleri olarak gittiğimiz; Selami Vardar Yaşlılar Köşkü, Hacı Süleyman Çakır Huzurevi, Tepebaşı Belediyesi Alzheimer ve Yaşlı Bakım Merkezi’nin sakinleri gözümün önüne geldi. Ve okumakta olduğunuz yazıma başladım. Sabahattin Ali’nin Sinop cezaevinden yazdığı, sonrasında bazı müzisyenlerin de seslendirdiği şiiri söyleye söyleye…

“Burda çiçekler açmıyor, kuşlar süzülüp uçmuyor,

Yıldızlar ışık saçmıyor, geçmiyor günler geçmiyor.

Dışarıda mevsim baharmış, gezip dolaşanlar varmış,

Günler su gibi akarmış, geçmiyor günler geçmiyor.”

Her birinin hikâyesi vardır, hepimiz gibi. Ziyaretlerine gittiğinizde, bir kısmı yakın görür ve içini açar size oturduğu yerde. Kimisi alıp-götürür tek göz odasına, buyur eder içeriye!

Açılan o soğuk dümdüz kapılar değil, iki kulakçık-iki karıncıklı, içi sevgi dolu kocaman yüreklerdir aslında! Göz doktoruna gitse, konjonktivit teşhisi koyulacak kadar kanlı gözleri, doğal halleridir iki buğulu pencereden dünyaya bakan. Bir çocuktan farksızdır duruşları, tavırları, konuşmaları. Yazdığı şiiri okuyan, türkülere eşlik eden, ördüğü sabunluğu size hediye veren, bakışları ile konuşan, bastonu üçüncü ayağı ya da tek dayanağı olmuş, her biri şahsına münhasır zat-ı muhteremler!

“Zaman su gibi akıp gidiyor derler. Hâlbuki zaman değil, biz geçip gidiyoruz.” Demiş Max Weber.

Ruhumuz genç kalsa da, onu sarıp sarmalayan bedenimiz giderek çöküyor. İstesek te istemesek te!

Şu an 96 yaşında olan Betul Mardin;  2010’da Ayşe Arman ile yaptığı röportajda, “Yaşlandıkça neler oluyor?” sorusunu şöyle cevaplamış:

“Her sabah kalktığımda başka yerim ağrıyor. Bir sabah, Allah Allah gözüm de iyi görmüyor. Amaaan çok da mühim değil deyip, büyüteç alıp hayata devam ediyorum. Benim evde her tarafta bir tane durur. Ertesi gün bakıyorum, dizim ağrıyor. Bir ilacı var, alıyorum ağrım azalıyor. Önemli olan hayatın devam etmesi. Yaşlanınca sürprizler bitmiyor. En büyük sürpriz de, bedenimin zihnimin hızına yetişememesi. Bedenim durmak istiyor, zihnim koşmak.”

Arman’ın son sorusu şöyle: “Şu anda içinizde yaşattığınız ana duygu ne?”

Türkiye’de halkla ilişkilerin temelini atan Betül hanımın cevabı çok samimi:

“Bir tür öfke, telaş… Daha bir sürü yapmak istediğim şey var ama ayol yaşım olmuş 84. Onları kalan vaktime sığdırabilir miyim? Daha çoğunu yapabilirim arzusu ile az zamanım kaldı gerçeği çelişiyor. Bu da insanı sinirlendiriyor. Kendine de kızıyorsun. Bunları daha önce niye akıl etmedim? Daha evvel düşünseydim, planlasaydım, yapsaydım… Gençlere daha faydalı olabilirdim. İsterdim ki, gençler birtakım şeylerin farkında olarak yaşasınlar…”

Immanual Kant’a göre: “Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır. Ama görüş açınız genişler.”

Ünlüler geçidinden Galileo, ayın günlük ve aylık çizimlerini yaparken 73 yaşındaydı. Charlie Chaplin, 76 yaşında film yönetmenliği yapıyordu. Goethe, en büyük eseri Faust’u ölümünden bir yıl önce, 82 yaşındayken bitirmişti. Ülkemizin ilk, dünyanın en önemli Sümerologlarından biri olan Muazzez İlmiye Çığ; ilk kitabını 80 yaşında tamamlamıştı.

Yaşam enerjisi ve halen hafızasında koruduğu bilgi ve kültür birikimi ile “Son Sümer Kraliçesi” lakabını sonuna kadar hak eden 107 yaşındaki Çığ:

“Gençlerimiz Atatürk’ün yolunu hiçbir zaman bırakmasınlar. Memleketimiz için şahsınız için en güzel yol bu yol. Okumak, okuduğunuzu yaymak önemli. Karanlığa kapılmayın. Daima aydın insanlarla birlikte olun. Gençler için çok umutluyum. Çok iyi gençler yetişiyor. Ama yerleri, yurtları yok. Yurt dışına gidiyorlar. Memleket canlanınca hepsi birden “Ülkeme yardım edeyim” diye gelecek. Biz okurken tek amacımız bir an önce mezun olup, ülkemize yardım etmekti. Çünkü o kadar geri kalmış bir ülkeydik ki. Bu kadar geri kalmış bir ülkenin, 80 yılda bu hale gelmesi son derece büyük bir şey. Biz Avrupa’nın 400 yılda yaptığı Rönesans’ı 80 yılda yaptık. Memleketimizin istikbali için umutluyum” diyor. Şehrimizde de 4,5 yıl öğretmenlik yapan Muazzez hanımın 22 kitabı bulunuyor.

“Gençlik hayatın belli bir çağı ile ilgili değildir. İnsan; kendine olan güveni, cesareti derecesinde gençtir. Korkuları derecesinde yaşlıdır. Ümitleri derecesinde genç, ümitsizliği derecesinde yaşlıdır. O halde asıl olan umuttur ve onu devamlı diri tutmaktır.”

23Mart 2022 tarihinde “7’den 77’ye Hatıra Ormanı” Projesi kapsamında Eskişehir Kanlıpınar mevkiindeydim. Yaşlılara Saygı Haftası nedeniyle; Mustafa Kemal İlkokulu, Anadolu Üniversitesi ve Tazelenme Üniversitesi öğrencileri, Eskişehir Kent Konseyi ile Eskişehir Orman İşletme Müdürlüğü paydaşlığında, sedir ağacı fidanlarını lapa lapa yağan karın altında toprakla buluşturduk.

Tazelenme Üniversitesi’ni duymamış olan okurlarım için kısa bilgi vereyim.

İlki Akdeniz Üniversitesi’nde kurulan, birkaç üniversitemizde de devam eden bir sosyal sorumluluk projesidir. “Yaşlanarak öğrenme, öğrenerek yaşlan” sloganı ile 60 yaş üstü bireylere yönelik, kuşaklararası dayanışmanın ön planda tutulduğu, sınavsız-ücretsiz bir modeldir. Bu tür uygulamaların tabana inecek şekilde, gerçekten ihtiyacı olan büyüklerimize ulaşması elzemdir. Ayrıca pazarda, toplu taşımada, sokakta nerede olursa gördüğümüz zat-ı muhteremlerimize karşı saygı ve hürmette kusur etmemek boynumuzun borcudur.

Pandeminin ilk günleri olan 2019 yılının Mart ayından itibaren ülkemizde 65 yaş ve üzeri bireylerin sokağa sınırlı çıkarıldığı, belli günlerde ve yerlerde yasak konulduğu zamanları unutmadık!

Zaman… gibi akıp geçse de.

Başın öne eğilmesin, aldırma gönül aldırma. Ağladığın duyulmasın…”

Emir demiri kesti!

Bursa’da eşim ile gittiğimiz özel huzurevlerinden birinde görüştüğümüz teyzenin odasında otururken, gözü gibi baktığı, sevgisini verdiği çiçeklerini gösterdikten sonra, evlatlarının, torunlarının fotoğraflarına dalıp: “Bizim burdan tabutumuz çıkar artık!” cümlesini 20 yıl geçmiş olsa da unutamıyorum.

Toplum olarak sadece dini bayramlarda, yaşlılar günü gibi son modaya uydurulup, belirlenmiş günlerde gerçekleştirilen ziyaretleri empati yapıp, düşünelim ve kalıpların dışına çıkalım lütfen!

“Ak düştü saçlarıma, gelmek için yanıma, biraz geç kalmadın mı?” dedirtmemek ve dememek için…