Bir haber düştü önüme…

15 yıllık deneyimli muhabir Oğuz Şahin, motokurye oldu.

Oğuz Şahin…Belki adını duymamış olabilirsiniz ama haberlerini mutlaka izlemişsinizdir. En son Ekol TV’de görev yapıyordu. Kimi zaman bir yangın yerindeydi, kimi zaman bir mitingde kalabalığın ortasında, kimi zaman enkazın üstünde…
Hayat onu Antalya’ya sürüklemiş. Bir çok basın kuruluşunda çalışmak için uğraşmış ama mesleğine devam edecek bir yer bulamamış. Çok sevdiği mesleğini terk etmek zorunda kalkmış.

Bir muhabir, 15 yılın ardından kamerasını bırakmış, kaskını takmış.
Artık haber değil, sipariş taşıyor.

Elinde mikrofonu, gerçeğin peşinden koşuyordu
Şimdi aynı eller, direksiyon tutuyor.

Aynı gözler, telefon ekranında bir siparişin adresini arıyor.


“Oğlumun okul masrafını karşılayabilmek için motorkuryelik yapmaya başladım. Utanması gerekenler utansın.” diyor.

Ve ben bunu okurken, boğazıma bir şey düğümleniyor:
Bir muhabir değil, bir dönemin onuru gidiyor sanki…


Bir zamanlar insanların derdini anlatmak için koşan ayaklar, bugün geçim derdinin peşinde koşuyor.

Gazeteciliğin çöküşü

Gazetecilik bir zamanlar ateşten bir meslekti.
Kalemiyle yanardı insan, sözüyle yanardı.
Bugün başka bir yangının içindeyiz.
Bu yangında yanan, maaş bordrolarına sığdırılmış bir mesleğin haysiyeti ve yoksulluğa hapsedilmiş bir meslek.
Gazetecilik artık “sponsorlu içerik” adı altında eğilip bükülüyor.
Gerçek haberin sesi kısık, yalanın gürültüsü yüksek.
Ve bir muhabir, oğlunun okul masrafını karşılayamadığı için direksiyon başında ter döküyor.

Kuryelik yapmak ayıp değil, susturulmak ayıp

“Limon sat onurlu yaşa” demişti bir zamanlar bir bilge.
Oğuz, motoruna binerken o sözü hatırlıyor belli ki.
Her meslek onurludur, evet.
Ama bir ülke düşünün ki;
gerçeği yazan aç, yalanı pazarlayan tok.
Gazetecinin kalemi hayata tutunmak için yetmiyor artık, yoksullukla mücadele edemiyor.

Gazetecinin susturulduğu ülke

Bir ülkenin vicdanı, gazetecileridir.
Onlar yoksullukla susturulursa, karanlık büyür.
Onlar yoksullaşırsa, halk gerçeklerden uzaklaşır.
Bugün Oğuz’un hikâyesi sadece bir geçim mücadelesi değil;
bu ülkenin basın tarihine kazınmış bir utanç satırıdır.

Bir zamanlar manşetlerle konuşan bir meslek, şimdi sessizce hayatta kalmaya çalışıyor.
Ekranlardaki parıltılı yüzlerin arkasında, geçim derdine düşmüş bir sessizlik var.
Her gün yeni bir Oğuz, yeni bir mikrofon, yeni bir umut kayboluyor.

Gazeteciler, halkın sesi olmayı sürdürürken, kendi seslerini duyuramaz hale geldiler. Kendi yoksulluklarını, gelecek kaygılarını yazacak mecra bulamaz oldular. Çünkü sektör, gerçek habercinin değil, söz dinleyenin önünü açıyor.…

Oğuz Şahin, motorunun üzerinde onuruyla ekmek peşinde koşarken; binlerce basın emekçisi masaların başında, aynı onuru koruma mücadelesi veriyor Onun hikayesi, sektördeki basın emekçilerinin gerçeğidir.

Bu meslek sevgiyle yapılır, fedakârlıkla yürütülür. Ama insani şartlarda yaşayabileceği bir maaş istemek, bir lüks değil, haktır.

Eğer bu sektör, en değerlilerini bir bir sokağa, motokurye yeleğine, başka mesleklere yolluyorsa; eğer habercilik, sosyal medyada fotoğraf paylaşmaktan farksız bir iş olarak görülüyorsa; o zaman oturup düşünmeliyiz: Kimin sesi duyuruluyor da, gerçeklerin sesi susturuluyor.

İletişim fakültelerinde öğrencileri influencer ile buluşturanlar, Oğuz Şahin’i de çağırıp dinlemeliler. Sektörün gerçeğini, medyanın ne demek olduğunu en iyi Oğuz Şahin anlatacaktır.