Avrupa üzerinden gelen bir kişinin test sonuçlarının pozitif çıktığının 11 Mart’ta, Sağlık Bakanımız tarafından kamuoyuna duyurulması ile “Corona Türkiye” başlamış oldu.13 Mart tarihinde ikinci vaka da pozitif çıkınca, acilen gerekli önlemler hızla faaliyete geçirildi.

                                                                                                                                             O gün bu gündür;  “bir şafaktan bir şafağa, bir akşamdan bir akşama”, canlı canlı “Merhaba”  dediğimiz insan sayısı taban yaptı. “Hayat eve sığar”, “evinde kal”, “evde hayat var” gibi sloganlar ile yapılan sosyal medya paylaşımları, anlık olarak paylaşılıp, beğenilse de,  acaba o evler güllük gülistanlık mı? Sevdiklerimizi bırakın, sevmediklerimizi bile görsek, herhalde sever hale geleceğiz bu gidişle! Geçen haftalarda, az da olsa, dışarıya çıktığım günlerden biri idi. Kaldırımda yürürken, banka kuyruğunda bekleyen,  “kahve bahane sohbeti şahane” olan arkadaşlarımdan, Figen hanımı gördüm. Orta boylu, bakımlı,  kısa saçlı, gözlerinin içi gülüyor her zamanki gibi!  Ağzını bilemeyeceğim. Neden demeyin? Biraz yaklaşınca, el salladım. Beni tanımadı, Allah Allah, Figen hanım boş boş bakıyor! Maskeden mi acaba, dedim içimden? Sonra hemen sallamayı bıraktım, anlık oluyor bu reflekslerim tabii. Anladım hemen, kadını arkadaşıma benzettiğimi…

Dünyamızı saran ve sarsan Covid-19 gerçeğini artık kabul ettik ve yaşantımızı değiştirmek zorunda kaldık. “Aynı tas aynı hamam devam bende”  derseniz, kimseyi inandıramazsınız…                                                                                     Şems-i Tebrizi’nin 40 kuralından birisi der ki:  “Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek, beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir”. Değişim içerisinde yaşadığımız günlerde “BEN” olamadıysanız,  endişelenmeyin. “Selma;  filozofik konuşuyorsun, demeyin valla! Az sonra kendi evriminden de bahsedeceğim inanın bana!  Bir yerden başlamak adına, önce eyleme geçin(ilk adım-Şems’in dediği gibi), sonra motivasyon gelir! Kendini yönetebilme becerisi için iradeye ihtiyaç var. İradeyi kontrol edebilme,  düşündüğü üzerine düşünebilme becerisi de sadece insanda!                                                                                                              Mel Robbins adındaki TV spikeri, 2008’de işsiz kalıyor,  aynı dönemde kocası Chris’in restoranında da işleri umduğu gibi gitmediğinden,  iflas ediyorlar. Mel; bunalıma giriyor, gününün uzun bir kısmını uyku ile geçirmeye başlıyor, sosyal çevresinden uzaklaşıyor. Duygularının farkında olmasına karşın,  kör kuyudan bir türlü çıkaramıyor kendisini… Ta ki; Tv’deki roket fırlatma reklamını izleyene kadar. O günün sabahı için alarmını kuruyor. Zil çalmaya başladığında, kararlılık duygusu içinde,  beşten geriye sayıyor.  Tıpkı;  reklamda, “NASA’nın roket fırlattığındaki gibi”  Diyor ve işe yarıyor.  Bir sonraki gün ve devamında... 

 Harward Üniversitesi Profesörü Gerald Zaltman’a göre; kararlarımızın % 95’ini mantık ve rasyonel düşünce ile değil, duygularımız ile alıyoruz. Duygularımız arasında yer alan;  öfke, sinir ve belirsizlik gibi negatif hislerin, kararlarımız üzerinde güçlü bir etkisi var. Araştırmalara göre;   5 saniyelik boşlukta, olumsuz duyguları etkisiz hale getirip,  beynimizin odaklanmasını sağlıyoruz. Anda kal’ın esprisi de 5 saniye teorisinden geliyor aslında. Beynimizde bu görevin merkezi;  sadece insanda olan, alın corteksi.  Her bir organın nakli yapılsa da,  beyin nakli duydunuz mu hiç? Ben duydum, hatta gördümJ   Lise yıllarımda, bir film izlemiştim. Türkiye’nin ilk bilim kurgu filmlerinden… “Kavanozdaki Adam” diye. Beyin nakli yapmışlardı adama, ancak tutmamıştı. Aşı mı bu tutacak canım!

İçinde yaşadığımız günler, kendimizle baş başa kalabilme, baş edebilme,  düşünebilme, neye sahibim, neyim eksik neyim fazla gibi pek çok hesaplar yapmamıza olanak da sağladı aslında! Üçüncü haftalarda idi sanırım, günlerden Pazar olduğunu net hatırlıyorum. Gerisini eşim ve oğlum daha iyi bilir! Bir karar aldım ve yatağımdan kalkıp, eyleme döktüm. O günden beri; her sabah uyandıktan sonra, her an dışarıya çıkacakmışım gibi giyiniyorum. Birkaç aksesuar hariç! Aynı katta,  biri emekli, diğeri halen çalışan öğretmen olan iki komşum ile arada sırada zillerimize basıp, sosyal mesafemize de uyarak, ayaküstü, hatırımızı sorarken, beni gördüler ve “dışarı mı çıkacaksın dediler?” Ben de anlattım… Çalışan öğretmen komşum ise; her gün farklı küpe taktığını dile getirdi. 4 gün önce de;  Corona Türkiye’nin, vaz geçilmezleri arasında yerini alan;  Instagram, Zoom gibi uygulamalar kullanılarak gerçekleştirilen bir yayını izliyordum. Ankara’dan Gökhan Okçu hocam,  günlük hayatını tüm samimiyeti ile anlattı. Her sabah 6.30’da uyanıp,1 saatlik yürüyüş. 8.30’da ütülü gömlek ve pantolonu ile evim dediği yatak odasından iş çantasını alıp, iş dediği çalışma odasına geçiş. 5 ajandası, bilgisayarı, telefonu,  çalışma notları gibi eşyaları ile geçen zamanın ardından, iş çantasına hepsini düzenli olarak yerleştirip, eve dönüş!  “Stratejik olarak önümüzdeki dönemi verimli planlamalıyız” mesajı ile izleyenlere hitap etti Gökhan hocam.   Ne kadar süreceği öngörülen, ancak bilinmeyen bu süreçte, eylem önemli, arkasından motivasyon geliyor görüldüğü üzere… Amerika’da yaşayan arkadaşım ve ailesi ise; covid-19’u ciddi şekilde evlerinde atlatıp, karantina günlerinde neler yaptılar neler! Maydanozlu köfteler diyemeyeceğim. Çünkü iştah, tat ve koku alma sıfır imiş neredeyse!   Evde atılmayı bekleyen ne varsa, hepsi değerlendirilmiş ve hayatı güzelleştirmiş. Eskişehir’de yaşayan tanıdığım kişiler de, aynı şekilde bahçelerini, evlerini, balkonlarını,  duygularını harekete geçirerek, görünmeyeni görünür kılıyorlar. Balkon deyince aklıma geldi, Ankara’dan bir arkadaşımın paylaşımında enerji saçan hercai menekşeleri görünce, “ne güzel” dedim. O da; “Çankaya Belediyesi dağıttı evlere” dedi. Sağlığınız, enerjiniz ve gülen yüzünüz hiç solmasın!

Hazırsanız geri sayım başlasın…

5- 4- 3- 2- 1