Ne zaman hediye bir saksı çiçeği gelse üzülürüm. Oldum olası hiçbir saksı çiçeğini hayatta tutmayı başaramadım. Gelen her çiçekle ilgili neredeyse bir botanikçi kadar bilgi edinmeme rağmen en dayanıklı bildiğimiz kaktüs bile ne yaptıysam öldü. Kaktüsün öldüğü gün ne yaparsam yapayım saksı çiçeği lanetimi ortadan kaldıramayacağımı anladım. Daha fazla çiçeğin ben seviyorum diye ölmesine göz yumamazdım. Botanikçi kadar bilgiye sahip olsam da bir türlü bahçıvan olmayı başaramayacaktım. Bunu kabullendiğim andan itibaren gelen her saksı çiçeğini kucakladığım gibi arkadaşım da alıyordum soluğu. Sonrasında... Sonrasında mı?
Hüzünle dolu bir mutlulukla evime dönüyordum. '' Hüzünle dolu bir mutluluk olur mu?'' demeyin. Saksı çiçeklerini çok sevmeme rağmen bir türlü onları hayatımda tutamıyorum. Bu benim hep iç geçirdiğim hüznüm. Mutluluğum ise onun yaşayacağını biliyor olmak... Ve her defasında arkadaşıma götürdüğüm saksıyı uzatırken gözlerimle çoğu bana ait olan ama hayatımda olmayan çiçeklere bakarak hep aynı soruyu soruyordum. Olmalıydı bir yolu olmalıydı. Söylemeyi unuttuğu mutlaka küçük ama önemli bir ayrıntı olmalıydı. ''Hepsi de çok güzel görünüyor. Nasıl başarıyorsun?'' Uzattığım çiçeğimi elimden alırken önemsiz ve basit olduğunu vurgulamak istercesine sağ omzunu silkeleyerek ''Hiçççç ... Sularını veriyorum, arada bir topraklarını havalandırıyorum o kadar.''
''O kadar mı?'' Diyorum içimden sadece ''O kadar mı?''. Oysa ben her birine ayrı özen gösterdim. Mesela Fesleğen yarı gölgeyi, Barış çiçeği kuvars kumuyla karışmış toprağı, Çuha çiçeği ise kışın oda sıcaklığında ki suyu sever. hepsine gözüm gibi baktım ne bileyim menekşeyle konuşurken, kaktüs alınmasın diye dikenlerine rağmen okşadım. BAŞARAMADIM... Selda Davran
Bana ait olan bu öykü ''Ne yaptıysam yaranamadım.'' Sözünü anımsatır. Bazılarımız bir türlü kendi ruh halimize göre yaşamak yerine karşımızdakinin ruh haline göre yaşarız. Sevdiği ne varsa onu yapar, ilgi gösterir, emek harcarız. Sevdiklerimiz için kendimizi çoktan unutmuşuzdur. Sonuç hüzünle dolu bir mutluluk... ''BAŞARAMADIM''
Hüzünle dolu bir mutlulukla evime dönüyordum. '' Hüzünle dolu bir mutluluk olur mu?'' demeyin. Saksı çiçeklerini çok sevmeme rağmen bir türlü onları hayatımda tutamıyorum. Bu benim hep iç geçirdiğim hüznüm. Mutluluğum ise onun yaşayacağını biliyor olmak... Ve her defasında arkadaşıma götürdüğüm saksıyı uzatırken gözlerimle çoğu bana ait olan ama hayatımda olmayan çiçeklere bakarak hep aynı soruyu soruyordum. Olmalıydı bir yolu olmalıydı. Söylemeyi unuttuğu mutlaka küçük ama önemli bir ayrıntı olmalıydı. ''Hepsi de çok güzel görünüyor. Nasıl başarıyorsun?'' Uzattığım çiçeğimi elimden alırken önemsiz ve basit olduğunu vurgulamak istercesine sağ omzunu silkeleyerek ''Hiçççç ... Sularını veriyorum, arada bir topraklarını havalandırıyorum o kadar.''
''O kadar mı?'' Diyorum içimden sadece ''O kadar mı?''. Oysa ben her birine ayrı özen gösterdim. Mesela Fesleğen yarı gölgeyi, Barış çiçeği kuvars kumuyla karışmış toprağı, Çuha çiçeği ise kışın oda sıcaklığında ki suyu sever. hepsine gözüm gibi baktım ne bileyim menekşeyle konuşurken, kaktüs alınmasın diye dikenlerine rağmen okşadım. BAŞARAMADIM... Selda Davran
Bana ait olan bu öykü ''Ne yaptıysam yaranamadım.'' Sözünü anımsatır. Bazılarımız bir türlü kendi ruh halimize göre yaşamak yerine karşımızdakinin ruh haline göre yaşarız. Sevdiği ne varsa onu yapar, ilgi gösterir, emek harcarız. Sevdiklerimiz için kendimizi çoktan unutmuşuzdur. Sonuç hüzünle dolu bir mutluluk... ''BAŞARAMADIM''