IMG_6902-1

Sema.

İsmimin “L” siz hali.

İlkokulda sınıf arkadaşımın, fakültede ilk tanıştığım arkadaşlarımdan birinin, oğlumun lise arkadaşının annesinin, annemin yakın komşusunun adı olarak hatırladığım Sema’lar var.

Arapça kökenli bir kelime, iki anlama sahip.

İlki hepimizin bildiği “gökyüzü”, az bilineni ise “dinlemek”.

Evvel zaman içinde; tasavvuf inancına sahip sufilerin, ney gibi enstrümanlar ile şiir ve ilahiler eşliğinde, kendi etraflarında dönmelerine de denirmiş. Ve sufiler için semanın felsefesi; varoluşun temelinde “dönmek” eylemi tezine dayanmış.

Daha da geçmişe gittiğimizde; Şamanizm’e kadar uzandığını ve çok sayıda uygarlığa mensup insanın kendi etrafında dönmelerinin, transı derinleştirdiğine inanılmış.

İnsanın topraktan gelip, toprağa gideceği gerçeğinin bir nevi simülasyonu gibi…

Dönüyoruz! 

Elektronların, protonların, damarlarımızdaki kanın, ayın, güneşin, dünyanın, gezegenlerin, canlıların yaşam döngüsünün, gece-gündüzün, haftaların…

Sürekli devir halinde olduğu hakikati ilk aklıma gelen şey oldu, o manzara ile karşı karşıya kaldığımda…

Kalbin aynası da denilen, yan yana görev yapan iki kameram ile uzun uzun daldım, saf ipekten altın işlemeli kübik yapıya…

IMG_6963

***

“Nasıldı dediler?”

Ne cevap vereceğimi bilemedim.

Bazı şeyler vardır ya, bu da onlardan biri!

İçinde yaşar insanoğlunun…

Onunla gelir, Onunla gider…

Yedi kere dönmenin,  semada, tavafta, saydaki anlamlarını Dr. Google’dan bulabilirsiniz.

Sizlere, kameralarıma ve algılarıma takılan farklı konulardan bahsetmek istiyorum bir bilgiyi de verdikten sonra.  

“Sevgiliye yolculuk” olarak da ifade edilen sema törenleri; 2008 yılında, UNESCO’nun İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne girmeye hak kazanmıştır.

***

Prens Muhammed Bin Abdülaziz Havalimanı’ndan(MED)  Medine’ye doğru eğimsiz coğrafya, bitki örtüsüz sayılabilecek topraklar ve virajsız yollarda giderken, araç sayısının, dinlenme tesislerinin az olduğunu, reklam tabelalarının ise hiç olmadığını düşünerek etrafa bakarken, otobüsümüzün solunda devasa Starbucks totemi gözüme çarptı.

Suudi Arabistan’da yaklaşık 10 yıl önce çıkan haberlere göre; Amerikalı kahve zincirinin logosundaki kadının saçları, dini açıdan uygunsuz bulunmuş ve logo değişikliğe uğramıştı. Ülkede aynı zincirin şubelerinde, kadınların ve erkeklerin sipariş verebileceği ayrı yerler bulunuyor. Hatta 2016’da başkent Riyad’daki şube, kadınlara hizmet vermeyi reddetmiş. İlk anda tuhaf gelebilir, lakin gelmesin. Çünkü döviz bürolarında da, durum benzer. Altı veya dört farklı pencereden işlem yapılabilen döviz değişim yerlerinde, sadece bir pencere kadınlara ayrılmış vaziyette!

IMG_6834

Yerli bir firmamız olan Simit Sarayı’nın akıbetinden bahsedeyim biraz da!  Osmanlı’dan kalan Ecyad kalesi yıkılarak yerine inşa edilen ve Kâbe’yi direkt gören 601 metre ile dünyanın en yüksek kulesi kabul edilen Zemzem Tower’ın giriş katında bulunan ve iyi ciro yapan simit dükkânımız, pandemide kapattırılmış. Neden mi? Yorum sizin…

2012 yılında Suudi Prensi, 2018’de de Katarlı bir firma MADO ile ortak oldu. Zemzem’in yanında bulunan Hilton Otel’in giriş katındaki penceresiz, ünlü dondurmacımız tüm yiyecek-içecek çeşitleri ile halen hizmet vermekte! Fiyatlardan birkaç örnek vermek isterim, hazır mısınız? Bir bardak portakal suyu 250,  bir bardak siyah çay 120,  bir hamburger 500 Türk lirası. İstanbul Hava limanında çay-simit satan bir dükkânda ne kadar derseniz? Hemen söyleyeyim. Bir bardak çay 33, bir simit 37 lira…

Değerli Okurlarım; iyisi-kötüsü, siyahı-beyazı-sarısı, Asyalı, Avrupalı, Afrikalısı… ile Adem’le Havva’dan başlayarak dünyaya gelen varlıklarız. Ve doğuşumuzdan itibaren her birimizin hikâyeleri var.

Mescid-i Haram’a gidip-gelirken dokuz-on yaşlarında, çoğunluğu erkeklerden oluşan çocukların, günün her saatinde dilencilik yaptığına, yerde uyuduğuna, mendil sattığına şahit olduk.

“Selamünaleyküm” ve “Sadaka” diyorlar gelene-geçene…

Bedriye abla ve Firdevs ile yakınlarından yürürken, arada-sırada çocuklara yardım ederdik. Bir keresinde; verdikten sonra, nasıl olduğunu anlayamadığım bir anda, bir tanesi ayak bileklerimden tutup, sıkı sıkı sarıldı ve sendeledim. Firdevs arkamdan destek olmasa, düşecektim. Ki, tam o anda; Firdevs’in yardım ettiği çocuk, ona sarıldı ve daha fazla verelim diye, kısa bir süre peşimizi bırakmadılar. Olayın olduğu yer ana caddenin kaldırımı, Kâbe’yi direkt gören hotellerin önü. Bazen de seyyar satıcılar yere naylon veya örtü serip, satış yapıyorlar buralarda. Bu erkek çocuklarından bazılarının elleri bilekten kesilmiş veya kolları dirsekten itibaren yok! “Kız çocuk gördün mü Selma?” derseniz evet, toplamda farklı zamanlarda sadece üç kız çocuğu ile karşılaştım.

Bu olayın ertesi günü mecburi istikametim olan aynı yerden geçerken, çocuklar ip gibi diziliydi yine. Bir süreliğine kenarda oturup, çevreyi ve onları izleyeyim dedim. 10 dakika geçmemişti. Arap erkeklerinin giydiği uzun, beyaz, adına kandura denilen giysili, 40’larında esmer bir adam, köşeye geldi. Tüm çocuklar adamı gördükleri anda, yanına koşuştular. Ve ceplerinde topladıkları paraları adama uzattılar. İki-üç dakikada hasılat elden teslim edilmiş, adam yok olmuştu. Gece-gündüz demeden, yaşam alanları kaldırımlar olmuş bu çocukların;  elleri, kolları hırsızlık yaptıkları için değil de, gelen-giden hacılar kendilerine yardım etsin diye mi kasıtlı olarak kesildi acaba diye düşünmedim değil!

Bir keresinde de gecenin kör karanlığında;  beyaz bir örtü içindeki küçücük bedeni ile kafası taşın üzerinde, uyuyan çocuğa rastlamıştım. Canlı kefene benzetmiştim gördüğüm manzarayı!

Ve sonra;  yaşı değil, yaşadıkları öğretir insana hayatı. Tabii ki, öğrenmek isteyene, döne döne…

Yönetim şekli krallık olan ve kraliyet ailesi Al Suud’ların dünyanın beşinci zengini arasında yer aldığı, İslamiyet adına önem arz eden ve gelir eşitsizliğinin gittikçe derinleştiği ülkede, hayatın akışında daha neler var?

Görüneni, görünmeyeni ile…

Müslüman bir ülke olarak benzeştiğimiz noktalarımız ile…

Kalın sağlıcakla.