Kış günüydü tren sesleriyle karşıladın beni. Ayaz vuruyordu insanların yüzlerine, bankta oturduk, soğuk havayı ısıtmıştı yüreklerimiz.
Bir sevdanın sadece bizim değil insanlarında yüreklerini ısıttığını seninle öğrendim.
Nehirler gibi akıp yüreğimde deniz olan bakışların nasıl da okyanus oldu dipsiz-bucaksız.
Gözlerine sevgi fidanları ektim; orman oldular.
İki avuç kadar yürelerimiz "biz" oldular, evreni sığdırdık.
Alanlardaki bir barikatın arkasında olduk, öldürülen kadınların, çocukların bedenlerin üzerine örttük yüreğimizi.
Ağaçtan ağaca dolaşan bir çift kuş, bir parça simidi paylaşan martılar, Okyanus'ta su dansı yapan bir çift Yunuslar oluyoruz.
Yıldız kümesinin ortasında göz kırpan içiçe girmiş bir çift yıldız, bir dalda açılış iki çiçek oluyoruz. Salkım salkım iki limon, portak olup kokumuzu gökyüzüne salıyoruz.
Bazen gece karanlığında gökyüzünde salıncağa oturmuşcasına aydınlatan bir ay oluyor yüreklerimiz.
Uzayıp giden yol şeritlerinde ve yol kenarlarını süsleyen şehir tabelalarında gülen yüzlerimizle insanları selamlıyoruz.
Yağmur gökyüzünü boşaltacırsana, damla damla sevdamızı suluyor. Güneşin ışığına inat tane tane yağan kar taneleri üzerimizi örtüyor; tertemiz, bembeyaz oluyoruz.
Çocukların elinde kartopu, bazen yuvarlana yuvarlana 'kardan insan' oluyoruz.
Sevdamız sadece 'biz'i değil, çocukları da mutlu ediyor.
Birileri anlatmalı bizi; sevdamızı. Anlatabilmek için Ferhat ile Şirin olmalı.
Yağmur, kar, kuşlar, çiçekler, ağaçlar, balık, ay, yıldızlar ve şehir tabelaları dizilip şiir oluyor. Sazın telinde, müziğin ezgisinde ses oluyor sevdamız.
Halayda çekilen 'zılgıtlar'da yüreklerimiz ayağa kalkıyor.
Gökyüzü dile geliyor:
"Birbirimizi çok seviyoruz."
ŞABAN BAĞCI