Ressam tablosuna bir bulut, bir güneş, yeşil bir ağaçlık ve bir göl kıyısı yapmıştır. Bir de, bir insan eklemiştir. Tabloya bakanlar, kimisi o insanı  bulutlarda gezmeyi düşlediğini, bir başkası güneşi fehetmeyi, yeşilliğe bakanın cenneti, bir başkası gölü, deniz olarak görüp Musa gibi denizi yaracağını düşlediğini yorumlar.Resim her bakanın kendi yorumuna göre okunur. Oysa ressamın niyeti, duyguları, düşleri nedir o kendinde kalır. Kimseler de ressama sormaz bu tabloda ne anlatın, diye. Daha çok da tabloya verdiği ad da saklıdır. Sanatçıya sorsalar da  “Ben konuşmam eserim konuşur” der, yorumu sanat alımlayıcısı dediğimiz tabloya bakana bırakır. Her bakan kendine göre yorumladığı gibi  gördüğüne yüklediği yorumunu görür.

     Bizde konu başkadır.  Bir ressam sergi açar. Sorun, serginin açılışını yapanla başlar. Ressama dönüp “Anlat bakalım, bu tabloda ne anlatıyorsun!” Zanneder ki, sanatçı çok şey anlatacak ve kendi sergi gezme kültürsüzlüğünü gizleyecek ve o da bir şeyler anlayacak, üstüne bir şeyler ekleyecek. Hatta sanatçının da çok hoşuna gideceğini sanır. Bu hiçbir sanatçının hoşuna gitmez, sanatçıyı ezen davranıştır.

      Bir de sergiyi gezenler arasında çok tecrübeli, bilgi sahibi, çok bilenler vardır. Eserin önüne sanatçıyı çağırır. “Bu eserinizde” diye değil de “Bu tablonuzda” diye söze başlayıp, burası olmamış diye konuşurlar. Sergide bir tek beğendiği eser yoktur.

      Sergilerde uzman gibi görünen, esasında hiçbir şey bilmeyen, biliyor gibi görünen çok bilmişler gezer ve düşler kurmuş, masraflar etmiş o günü beklemiş, görücüye çıkma heyecanı yaşamış sanatçıya sergisini açtığına bin pişman ederler. Ağızlarından tek bir sanatçının gönlünü alacak sözleri olmayan kişiler sergiyi zehir ederler. Sergilerimiz hep böyle sorunlu kişilerin kırmaları dökmeleriyle geçiyor. Ya eserlerin önünden saniyelerde geçiyorlar ya da eserlerinizi kötüleyip de sanatçıyı kırarak.

     Londra’da yılda 2 bin resim kursu düzenleniyor. Her kursa 10 kişi katılmış olsa, her yıl Londra’ya 20 bir ressam katılıyor olması gerekir. Oysa her yıl Londra’daki mevcut ressam sayısında en fazla  % 10 civarında artış oluyor. İşte bu resim kurslarında resim yapmadan çok bir sergi nasıl gezilir, bir eser nasıl okunur, yorumlanır, bakılır? İnsanlığın resim, sanat tarihi gelişimi, sanat soslolojisi, sanat psikolojisi, estetik, sanat alanları arasındaki ilişkiler gibi konular veriliyor. Ve müzelerin önünde geceden girirmiş kuyrukları, müzelerdeki Mona Lisa gibi eserlerin önünde uzun uzun incelemeleri  işte o kurslarda veriliyor. Sanatçıya saygısızlık değil hayranlık öğretiliyor. Bizde Halkevleri kurulduğunda eski Gazi Eğitim  Enstitüsü bugün Gazi Üniversitesi’nde özel yetiştirirmiş hocalarla şehirlerde resim kursları düzenleniyor.  Bu kurslarda bugün Londra’daki kurslardaki uygulama yapılıyormuştu. Eskişehir’e gönderilen ressam İsmail Altınok bunu yapmış. Resim yapmanın yanında ağırlıklı olarak resim-sanat kültürü vermiş Eskişehir’de. Halkevleri’nde resim öğrenmişler ressamdan çok resim sergilerinin bilinçli gezenlerindendi. Prof.Dr. Yılmaz Büyükerşen, İsmail Altınok’un ortaokuldaki resim öğretmenidir…