Eskişehir-Çanakkale arası sık gittiğim güzergâhlarımdan biri olduğundan ve her defasında tarım odaklı bakış açısı ile değerlendirdiğimden, sizlerle paylaşmayı görev addettiğim bir konu ile karşınızdayım.

Vizyonumuz: Tüm canlı hayatına saygılı, çevreci kimliği, yüksek teknoloji ve kalite odaklı üretim anlayışı ile sektörlerindeki öncü kuruluşlarla bölgenin ve büyüyen Türkiye’nin sanayi atağına en üst düzeyde katkıda bulunacak, gelecek nesillere yaşanabilir ve sürdürülebilir bir sanayi bölgesi bırakmak.

Misyonumuz: Çağın gerektirdiği inovatif yöntemlerle üretim gerçekleştirirken, istihdam artışına ve insan yaşamına pozitif katkılar sağlayan, çevreye duyarlı ve örnek projeleri ile bölgesini ve ülkesini aşan, marka değeri yüksek ve sektörlerinde dünyayı odaklayacak bir çekim merkezi haline gelerek Türkiye’nin geleceğinin inşasında pay sahibi olacak bir Organize Sanayi Bölgesi olmak.

Türkiye’nin sanayisini omuzlayan Marmara Bölgesi, yeni bir OSB’ye daha ev sahipliği yapacak.

Değerli Okurlarım; az önce okuduklarınız “İleri Teknoloji Ve Makine İhtisas Organize Sanayi Bölgesi Marmara OSB” sayfasından alıntıdır.

2021 yılında temelleri atılan OSB alanı 40 milyon metrekare. 

“Bu OSB’ye ev sahipliği yapacak yer neresi Selma?” Derseniz, Balıkesir ilimizin Bandırma ilçesine 10 dakika uzaklıkta, Gönen’e gidilen istikamet üzerinde, engin deniz manzarasıyla, yörenin 1. ve 2. Derece tarım toprakları…

Bir ucu Bandırma Beyköy, diğer ucu Erdek Körfezi’ne uzanıyor ve ne tuhaftır ki; kuş uçuşu olarak 2-3 kilometre ötesinde bir OSB daha var. Gönen’de.

Elbette sanayiye karşı değilim. Ancak yer seçimi neye göre doğru?

İlçe yüzölçümü yaklaşık 700 kilometre kare. Tarım ve Orman İlçe Müdürlüğü sayfasının verilerine göre, yüzölçümün % 65’lik bölümü tarıma elverişli topraklarla kaplı. Basit bir hesaplama yaparsak, Bandırma OSB’nin kaplayacağı alan ilçenin verimli topraklarının yaklaşık % 9’unu yok edecek!

Soruyorum.

Vizyonda planlanan “gelecek nesillere yaşanabilir ve sürdürülebilir bir sanayi bölgesi bırakmak” mı doğru? Yoksa gelecek nesillere yaşanabilir ve sürdürülebilir doğa, çevre, bir dünya bırakmak mı?

Misyonda yazılı olan “Türkiye’nin geleceğinin inşasında”; toprağın nefes almasını engelleyerek, üzerini Mevta misali örterek, çevreye duyarlı nasıl bir gelecek inşa edilebilir? Hele hele mutlak tarım arazileri üzerinde!

Bolivya; iklim krizini önlemek, doğal varlıkların sömürülmesini engellemek, halkının yaşam kalitesini yükseltmek adına, doğanın yasal haklarını tanıyan, insanla eşit statüde kabul eden ilk ülke oldu. Ardından Ekvator geldi.

Ülkemizin pek çok yöresinde ekmeğini topraktan çıkaran “Sadık Yar” olarak bağrına basan insanımızın “Katlediyorsunuz” haykırışlarını dikkate almayıp, nasıl da bu tür misyonlar, vizyonlar yazılıyor? Dünya, doğanın anayasasını yazarken…

Geçenlerde, Balıkesir’de yaşayan, fakülteden bir arkadaşım ile görüştüm.

“Yıllar içinde şehrin girişinden itibaren küçük esnafı merkeze, katı atık ve depolama tesisini Ovaköy’e, Belediye binalarını Bigadiç yolu üzerine taşıdılar. Ve yapılan tesislerin neredeyse tamamı verimli tarım arazilerimizin, ovamızın üzerine kuruldu arkadaşım” dedi. Görünen o ki, şimdi de sırada Bandırma var.

“Hayal Et, Tasarla, Test Et, Prototip Üret” mottosu ile tam gaz devam eden OSB’nin yapıldığı il olan Balıkesir’in Tarım ve Orman Müdürlüğü sayfasında, “Balıkesir’de Tarıma Yatırım Yapmak İçin Nedenler” başlığı ile pek çok bilgi de mevcut!

Ülkemizin her ilinde ilgili Bakanlığımız tarafından tohumun, tarım ve hayvancılığın önemli olduğu yazılıp-çizilse de, “Ekilmemiş tek karış toprak kalmayacak” çağrıları ısrarla yapılsa da, ülkemizi doyuran bereketli coğrafyalarda tarım dışı arayışlar niyedir?

Özellikle; çiftçimizin artan girdi maliyetleriyle belinin büküldüğü, çıkmaza sürüklendiği son dönemde;

“Çok kara kışlar gördüm, ben yine pes etmedim” diyen babayiğitler bile, “TAK DEDİ ARTIK CANIMA” der oldu.

1945’de yürürlüğe giren 4760 Sayılı Toprak Bayramı Kanunu’na göre, her yıl 11 Haziranı takip eden ilk Pazar günü “Toprak Bayramı”, 11-17 Haziran arası “Toprak Haftası” olarak kutlanmaktadır. Kanunun ana hedefi “toprak dağılımında görülen adaletsizlikleri alınacak tedbirlerle önlemek, arazisi olmayan ya da yetmeyen çiftçilere yeter derecede toprak sağlamak” olarak belirtilmiştir.

İnsanoğlunu doyuran toprağın hikâyesini gözlerimizle okudukça, toprağın bayramını kutlamak hakkımız mıdır?

7 Haziran 2022 tarihinde TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Eskişehir şubemizi temsilen, Eskişehir Sanayi Odası’nda bir kongrede idim. Öncelikle, emeği geçenleri kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.

Kongrenin ilk paneli “iklim değişikliği, küresel ve yerel etkileri”, ikincisi “endüstriyel tarım ve gıda sektörüne yansımaları”, sonuncusu “küresel ekonomide rüzgârlar ve Türkiye’ye etkileri” idi. Konular; uzmanlıkları, deneyimleri bakımından birbirinden kıymetli kişilerce gözler önüne serildi.

Yenidünyanın enerji krizine maruz kalmasının yanı sıra, gıda krizinin de pençesinde olduğu belirtilerek, topraktan çatala giden zincir anlatıldı. Buğday baş aktördü tabii ki!

Bazı konuşmacılar “tarımcı olmasam da” şeklinde belirtmiş olsalar da; ESOGÜ Ziraat Fakültemiz, her ilimizdeki gibi tarım ve hayvancılıkla ilgili çok sayıda kurum, kuruluşlarımız olduğu halde, uzmanlığı tarım olan hiçbir panelist ya da moderatörün görev almaması enteresandı!

Toprak, insanlığın şah damarıdır!

Sözde; herkesin milli güvenlik meselesi kabul ettiği lakin uygulamada farklı değerlendirilen tarım konusunda, ayakta durabilen ülkeler tüm teknolojilere meydan okuyacaktır. Gelecekte teknolojik savaşlar değil, gıda savaşları dünyanın kaderini belirleyecektir.

Değerli Okurlarım; önemli tarihler içinde yer alan 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü de yaklaşıyor. Çölleşmeden etkilenecek ülkeler arasında adımızın geçtiğini hatırlatmak istiyorum.

“Yağdır Mevla’m su” demeden evvel yaptıklarımıza ve yapmadıklarımıza bir kez daha bakalım.

 

Kalın sağlıcakla…