Rant uğruna, siyanürlü altın arama izinleri ile on binlerce ağaçlar kesiliyor, ormanlar yakılıyor, sularımız topraklarımız kirletiyor.

Toplumda birlikte, sağlıklı yaşamak ve yaşamımızı devam ettirmek için; her şeyin başı para olmuyor.

Kaz Dağları’nda, Murat Dağı’nda siyanürlü altın arama için uluslararası yabancı şirketlere izin veriliyor.

Gerekçe olarak ülkenin altına ve paraya ihtiyacı var deniyor. Buldukları altının büyük çoğunluğunu o şirketler alıyor, yani parayı kazananlar onlar.

Madem altına ve paraya ihtiyacımız var niye topraklarımızın altındaki altınları uluslararası şirketlerin çıkarmasına ve çoğunluğunun onlara verilmesine izin veriliyor.

Lütfen bu olaylarda kendimize sorular yöneltelim.

Kimler kazanıyor, kimler kaybediyor.

Kazananlar da belli kaybedenler de…

Kaybeden biziz. Ormanlarımızı kaybediyoruz, siyanür nedeniyle suyumuz kullanılmayacak hale geliyor, topraklarımız ölüyor.

En büyük zenginliklerimiz, denizlerimiz, nehirlerimiz, ormanlarımız ve tabi ki temiz hava… Yaşamak için onlara ihtiyacımız var.

Topraklarımız verimli olursa üretiriz, yetiştirdiklerimizi birlikte tüketiriz.

Murat Dağı’ndaki siyanürlü altın arama nedeniyle başta Kütahya, Eskişehir ve Uşak illeri ‘su’ nedeniyle direk etkileniyor. Porsuk’un çıktığı kaynak; Murat Dağı. Siyanür nedeniyle Porsuk daha işin başından siyanürle yok olacak. Ne kullanma suyu olarak kullanabileceğiz ne de topraklarımızı sulamak için.

Başta AK Parti ve MHP seçmenlerine, çevre ve doğa sorunlarına duyarsız insanlara büyük sorumluluk düşüyor.

Aylardır, hatta yıllardır çevre ve doğanın kirlenmesine, ormanların yok edilmesine, suların, toprağın ve havanın kirlenmesine karşı mücadele eden insanlar var.

Kömürlü Termik Santrallerine karşı mücadele edenler gibi.

Pierre-Jean de Béranger’in şiiri ile mücadele edenleri selamlıyorum:

“Yolun düşerse kıyıya bir gün

ve maviliklerini enginin

seyre dalarsan,

dalgalara göğüs germiş olanları hatırla,

selamla, yüreğin sevgi dolu

çünkü onlar fırtınayla çarpıştılar eşit olmayan savaşta

ve dipsizliğinde enginin yitip gitmeden

sana liman gösterdiler uzakta…”

Duyarsız gençlere, anne ve babalara, siyasilere, olaylar karşısında sessiz kalan demokratik kitle örgütlerine sesleniyorum:

Hasret Gültekin söylediği gibi; “Gel seninle koyu çayın bir deminde insanlıklarını satanlara inat oturup türkü dinleyelim”….

Ülkemiz için, toplum için, çocuklarımız ve torunlarımız için duyarlı olmalıyız.

Uğur Mumcu bir yazısında; “Unutmayalım ki ‘cesur bir kez, korkak bin kez ölür’. Önemli olan, insanın böyle bir toplumda ‘mezar taşı" gibi suskunluk simgesi olmamasıdır” demişti.

“Benden geçti” veya “zamanında çok uğraşmıştım, artık yaşım geçti” yerine “Ben; ülkem ve çocuklarım ve torunlarımın geleceği için son nefesime kadar mücadele edeceğim” demeliyiz.

Çocuklarımıza güzel bir gelecek bırakmak için “Demokraside, emek ve çevre mücadelesinde emekli olunmaz” şiarı ile mücadeleyi sürdürüyorum.

Ya siz?