1989 yılında Diyarbakır’dan eşimin görevi  nedeniyle gelmiştik bu şehre geldiğimde oturup ağlamıştım..Şimdi Atatürk bulvarı olan  o büyük tarlayı görmeden tutmuştuk  evi .Bize söylenen merkeze çok yakın yürüyerek gidersiniz demişlerdi.Tarladan gidiyoruz alışverişe..Çamur içinde ve ilk işimiz su bidonu almak ve sucunun yollarını bekleyip su almaktı. Ve yarısı yerlere dökülür çamur olur, kapıcı kapaklarını kapatır kapatamaz sucu bazen gelir bazen gelmez..Alt yapı olmadığından , kötü kokardı Eskişehir.Yıllarca sürdü bu durum..Başka şehirlerden gelen misafirlerimiz her geldiğinde bu şehir ne zaman düzelecek her yer kazılmış toz duman içinde diye serzenişleri olurdu.

 Ailece oturup bir çay içecek yer yoktu..  Gelen misafirlere gezdirecek bir yer yoktu..  o günlerde çok konuşuluyordu. Hele Porsuk inanılmaz kötü kirli kokudan yanından geçemezdik..

Kent için büyük şanstır şiirlerde bile porsuk çayı hatırlatılmadan geçilmez.

Şimdi gerçekçi olsun herkes.Elbette bu kente çok emek verildi. Ama Yılmaz hoca kendi himayesine bile bu kadar emek verebilir miydi?Başladığı günden beri bu kentin Avrupa kenti olması için, büyük bir vizyonla çalıştı.Her yaptığı iyi şeyi karaladılar hemen sonrasında övündüler.Ne garip?Aslında günümüz için alışılmış.Dışarıdan gelen misafirlerini gururla gezdirirlerken çok gördük bu eleştirenleri.Çünkü gelen konuklar kendilerinden çok bu kenti görmek için geliyorlardı.

Herkes bilirkişi kesildi. -Şu şöyle olmasın bu böyle olsun- yine eskilerden örnek vereceğim.Tramvay başladığında; toplu taşıma araçları halka yönelik bir taşımacılıktır.Toplu taşıma halk düşünülerek yapılır.Günlerce taşladılar yollarını kestiler.Neden, kimi savunmak için, hangi amaç için?

Medeni bir kent değerlere önem vermekle öne çıkar.Masal kenti yapılırken yine projeyi bilmeden neler yazılıp söylendi daha dün gibi.Ama her kubbesinin ayrı bir anlamı ve bir araya getiriliş öyküsü ve bu mimarinin Eskişehir’de birleştirilmesi ne kadar anlamlıydı.Düşünüldü mü?Peki Uzay evi hangi belediyemiz şehri için seçeneklerinde ilk sıralarda düşündü çocuklarımız için ancak salıncak ancak park.Uzay evine şehir dışından gönülle gelen konuklarla doldu.

Belediye senfonisi kurulmuştu.Opera & Kültür merkezleri kuruldu.Çarşısında iki caddesi bulunan ufak Anadolu şehrinde bu çalışmalar yapıldı. bunlar çok mu? Dünyamızda ne büyük nüfuslu şehirler var; hala bir senfonisi hala bir tiyatro kulübü eksikliğiyle renksiz hayatlarda siyah beyaz yaşarlarken.

Cumartesi günleri aileler çocuklarıyla tiyatroya, konsere gidiyorlar. Negatif söylemleri Eskişehir’imizin özünde yaşayanlar hiç unutmadı. Yılmaz hocanın ikinci seçimlerinde oylar sayılıyor. Gençlerin ağlayarak dua ettiklerini gözlerimle gördüm “umarım hocamız kazanır, yoksa hepimiz işsiz kalacağız” diyen onlarca genci hiç unutamam. Yıllarını vermiş sanatçı olmuşlar ve öyle bir karşıt grup var ki seçim sloganları -İlk işimiz operayı kapatacağız- ile planlıyorlar. Bu gençleri ,ailelerini hiç düşünmeden.

Bu kente ve yaşayanlarına saygı duyan herkes şunu iyi bilmelidir ki bu kent üç dönem aralıksız Yılmaz Hocayı seçiyorsa , “Neden?” seçtiğini çok iyi biliyor ve bildiğide yanında kalmıyor Türk dünyası kültür başkenti ünvanını göğüslüyor. Bu gelişmişliğin önüne çıkmak, seçilmek, kolay değildir. Bu anlattıklarım sadece benim öykümdür. Çevremde, görüp duyduklarım, tanık olduklarımdır.

Yeni yerleşen insanlar daha ilk adım attıklarından sonra benim geldiğim senedeki  gibi üzüntülerle değil şuan sanki Anadolumun içinde  Avrupayı yaşarcasına ufacık çarşısıyla içinde dünyaları bularak çocuklarıyla huzur, keyif, mutlulukla beraber geleceği parlak görerek yaşıyorlar. Peki her şeyi silelim hadi gelelim 89’a ne görebilirdik?