Siren sesi ile uyandım.
“Hayırlara vesile olsun” diyerek cama yöneldim.
Ambulans gelmiş, çevresinde birkaç komşu ve çevredeki apartmanlarda cama veya balkona çıkmış 3-5 kişi seyrediyordu.
Camdan sarkarak sesleniyordu Hatçe;
“Hangi acile gidiyor?…”
“İyi iyi, erken erken acile gidiyor” diye mırıldanıyordu mahallenin delisi Fadime…
“Gitsin, gitsin biz de arkasından gideriz… Acaba hangi acile gidiyor ki?” diye balkondan laf atan komşu kadınıydı…
Hemen karşısındaki apartmanda oturan ve lafa karışan Elif; “Bence Tıp Fakültesi aciline gidin. Oradaki gelinlik zamanı gelmiş kızlar çok güzelmiş…”
Mahallenin delisi Fadime; “Yahu eskiden gelinlik kızları görmek için hamama giderdiniz… Hamama gitmeye gitmeye, yüzünüzde bedeninizde kirlenmiş, renginiz değişmiş…” diye atıp tutuyordu.
Kaşını yukarıya kaldırıp burnunu sağa sola çeviren Hüsniye  ellerini kollarını çevirerek konuşmaya başladı:
“Biz Lambazadeler olarak devlet hastanelerini tercih edeceğiz… Ahmet efendi illa ki devlet hastanesi diyor.  Bizim küçük kız sabahtan öğlene kadar, büyük olanı da öğleden sonra akşama kadar acilde duracaklar. İnşallah bir kısmetleri çıkar…”
“Amin” sesleri birleşir sokağın ortasında.
Köyün delisi Fadime her konuşmaların arasına bir şeyler sıkıştırıyordu…
“Yaa, Ambulansa bindirilen Zekiye hanım, can derdinde…”
Anlayan yok…
“Hastanelerin güzelleşmesi, rahat koltukların konulması, bunlar hepsi sizin paraları ile yapıldı…”
Dinleyen yok…
Mahallenin delisi Fadime habire konuşuyor…
“Hastane kapısından girdiğiniz andan itibaren, cepten paralar çıkmaya başlıyor. İlaç alıncaya kadar maaşınızdan kaç lira kesiliyor biliyor musunuz?”
Tık yok…
Sakalını sıvazlaya sıvazlaya evden çıkan Ahmet Efendi; “Acillerde artık hizmet genişlemiş. Bu hizmetlere nankörlük etmeyin” diye sızlanıyordu…
Birara göz göze kaldık mahallenin delisi ile…
Gözümün içine baka baka; “Gördün mü mahallenin akıllılarını…” diyerek çekip gitti.