Hayal kırıklıkları çok arzu edilen hayallerin gerçekleşememesi sonucu, her insanın hayatı boyunca sayısız kere  deneyimlediği durumlardır. Ne acıdır ki; hayal kırıklıklarınız, elinizden gelenlerin, hayatın gerçeklerinden öte gidemiyor oluşunu buruklukla öğrendiğiniz anlardır.

Heyecanla kurduğunuz hayallerin yıkılışının kazandırdığı çok şey olduğu gibi kaybettirdikleri de çoktur.  İlk önce güven kaybettirir. Kendinize, insanlara olan güveninizi kaybedersiniz. Sonra umudunuz kaybolur. Çaresizce dünyanızı küçültürsünüz. Uzunca bir süre gülen yüzler, verilen sözler ve etrafınızda bulunan insanlar samimiyetsiz gelir.

Peki ya, hayal kırılınca kalp durur mu?  Elbette o da kırılır, paramparça oluverir hem de üstelik çoğu zaman kırılan yeri  ne alçıya almak mümkün olur,  ne de onarmak.

Kim ne derse desin, insanı durduk yerde bir kaç yaş birden büyüten durumlardır hayal kırıklıkları... Kaç yaşında olursanız  olun, kırgınlıklarınızla beraber acı çektikçe yol alıp ilerlersiniz. Her karşılaştığınız acıdan sonra akılca biraz daha olgunlaşıp büyürsünüz.

Peki, kimler hayal kırıklığı yaşadı? Ya da hayatı boyunca hiç hayal kırıklığı yaşamayan kimse var mıdır acaba? Hiç sanmıyorum.

Çok kişide olduğu gibi ilk hayalinizin kırılışı çocukluğunuzda alınsın istediğiniz oyuncağın alınmayışıyla başlar. Sonrasında duymayı çok istediğiniz aferinleri duyamıyor oluşunuzla, beklediğiniz özürlerin gelmeyişiyle devam eder. Yaşınız ilerledikçe bazen çok özlediğiniz halde özlenmemiş olduğunuzu farkedişinizle karşınıza çıkar. Bazen de bir zamanlar sımsıkı sarıldığınız, birlikte kahkahalar atıp güldüğünüz,  her şeyinizi  paylaştığınız insanlarla artık bunları yapamıyor oluşunuz olur. Bazen ise hayatınızdan bir şekilde giden ve asla gelmeyecek olanı beyhude yere beklediğinizi farkettiğiniz an olur.

Elbette herkesin her yaşta hayallerinin kırılışı farklı tezahür eder. Çocukken çok istediğiniz oyuncağın alınmayışı hayallerinizin kırılışı için yeterliyken ergenliğinizde bu hoşlandığınız kızın veya erkeğin yüz vermeyişi, olgunluk döneminizde ise yaşadığınız derin bir aşk acısı, kariyeriniz ile ilgili beklentilerinizin karşılanmayışı ya da dost bildiklerinizden yediğiniz kazıklar olur. Unutmamanız gereken tek şey umutsuzluğa kapılmayışınız olsun. Aşk acısı çekiyorsanız neden bir başkası gelip yine kalbinizi fethetmesin ki,  ya da beklediğiniz  terfi  yerine karşınıza çok daha kıymetli bir iş teklifi çıkmasın!

Düşünüyorum da son zamanlardaki en büyük hayal kırıklıklarımız, kendimiz için iyi ve güzel olan ne varsa bunları herkes için istediğimiz halde, bunun bizden başka kimsenin umurunda olmadığını hissettiğimiz anlar olabilir. Ya da her Allahın günü  umutsuzca dayatılan mutlu yarınlar, adil  toplum safsatasına şahit olmak ve tüm bu çelişkilerin içinde bizi huzura erdirecek hiç bir ilacın olmadığını anlamak olabilir belki de...

Umutsuz olmamalı... Umutsuz...!

''Beni hayal kırıklığına uğratan, kendimden başkası değil,'' demiş ya Kafka, belki de hayallerinizi ulaşılamayacak kadar yüksek tutan kendinizden başkası değildir, kim bilir?

İnsanoğlu'nun yaşamak için hayal kurması gerektiğinin benimsetilmiş olması ne kadar da acı değil mi? Yine de hayal kırıklığına uğramanız için hayalci olmanız ya da bolca hayal kurmanız gerekmez. Ne yaparsanız yapın bir şekilde hayal kırıklığına uğrarsınız. Her yaşadığınız kırgınlıkla da  etrafınıza karşı daha güvensiz ve katı bir hale gelirsiniz.

Günün birinde başınıza gelen  tüm o hayal kırıklıklarından sonra, hayal kurmanın aslında saçma sapan bir şey olduğunu anlarsınız ve 'hayal kurmak boşuna umutlanmaktan başka bir şey değilmiş şu dünyada' deyip kalakalırsınız. En sonunda mı? En sonunda, ya hayal kurmaktan vazgeçer ya da kendinize göre kırılamayacak çapta  hayaller kurmayı öğrenirsiniz.

Sokrates'in dediği gibi; 'büyük hayallerin kırıklıkları da büyük olur...'

Öyleyse  abartmadan hayal kurmalı...!

Hayal kırıklığı bünyeye zararlıdır efendim...!

Sevgiyle kalın...