‘Sevginin diğer adı ‘insan sıcağı’ olmalıdır” diyorsun. Ünlü şairin dediği gibi ‘ne kadınlar tanıdım, ne kadınlar sevdim’ ama yaşadığım sevdalarda ‘insan sıcağı’nı hissetmedim…

    ‘İnsan sıcağını’ seninle öğrendim… Bir öğretmen gülümsemesi içinde, tüm sevdalarımı bir kez daha yaşıyorum…

     “Yüreğim

      Islaktır benim

      Kuytularda ağlamaktan

      Ve hafif uçuktur rengi

      Kurusun

      Diye kaç kez

      Güneşe asılmaktan...”(1)

      Birçok insan sevdiğinde veya kaybettiğinde çok ‘üşür’. Üşümelerim çok oldu.

      Yalnızlığım, hüznüm ve acılarım… Kaybettiklerimden yitip giden yüreğimin parçaları var.

       Seni ve yüreğini anladığımda ‘üşümelerim’ bitti…

       Nasıl oldu anlayamadım…

       Bedenim üşüyor ama yüreğim üşümüyor artık. Seninle dostluğu, arkadaşlığı, sırdaşlığı, sevdayı öğreniyorum; demek ki ‘insan sıcaklığı’nı hiç yaşamamışım.

       Seninle öğrendim…

       “Bir dostun sıcaklığına

       öylesine

       yaslamak istiyorum ki başımı

       ya omuzunu uzat sevgilim

       ya da telleri kopuk

       bir kemanı

 

       Kanadının altına sığınacak

       bir kuş arayan

       eskimiş saçak gibiyim sensiz

       ya da bütün balinaların

       kıyıya vurup

       intihar ettiği

       bir deniz

 

      Bir hitit çanağıyım

      toprağa gömülü

      ve sen

      ilk kazısını yapan

      bir arkeolog ürkekliğiyle

     ellerinin arasına

     al beni”(2)

       ‘Ben de seni çok sevdim’ diyebildim… Bazen bakışlarımla bazen yazılarımla…

      Ya sen ‘Ben de seni’ seviyorum diyebilecek misin?

       “Sevginin diğer adı ‘insan sıcağı’ olmalıdır” diyen sen, insan sıcaklığı içinde ‘seviyorum’ demenin riskini alabilecek misin?

      “Çoğalsın Sevginin Sıcaklığı

 

      Çoğalsın Sevginin Sıcaklığı

 

      yürekler ve atışlar,

      sevgiler ve umutlar,

      özlemler ve ayrılıklar,

      gözyaşları ve hüzünler,

 

 

     tek olmasın!

     çoğaldıkça sarsın,

     sevginin sıcaklığı.

     çoğalsın ki yaşam umuduyla;

     özlem olmadan ayrılığın,

     gözyaşı olmadan hüznün,

     mutluluğuna ulaşabilir mi insan?”(3)

     Hadi ‘hüzünlü bakışlım’ elimi tutup gözlerime bakar mısın?

     Söz veriyorum, gözlerine bakıp, saçlarını okşayarak ‘seni seviyorum’ diyeceğim.

     Ya sen; yüreğini ördüğüm sevdalım; sen de ‘ben de seni’ seviyorum diyebilecek misin?  

      Seni nasıl sevdim biliyor musun?

      “Saçak altına sığınmış

      göçmen kuşun

      kar tanecikleri arasında

      düşen beyaz tüyünü de

      görebilmek

İşte Sevmek” gibi…(4)         

(1),(2),(4) Sunay Akın, (3) Adile Soylu

                                     ŞABAN BAĞCI