IMG_9765IMG_9767

Atlantis ve Mu, iki ünlü kayıp kıta.

Efsanevi veya gerçek, yorum sizin.  

Yaklaşık 14.000 yıl evvel şiddetli bir deprem, ardından tsunami olmuş, Atlantis ve Mu suların altına gömülmüş.

*

İkinci teoriye göre; büyük bir meteor dünya ekseninde sapmaya yol açacak şiddetle Mu kıtasına çarpmış. Dünyamızın en derin noktası olan batı Pasifik Okyanusu’ndaki “Mariana Çukuru” oluşmuş. Hatta 2012 yılında, Titanik, Terminator, Avatar gibi ödüllü filmlerin yönetmeni James Cameron, bu çukura inmeyi başaran ilk insan olmuş. 11 kilometrelik dalışı sonrası demiş ki: “Dünyanın tabanı başka bir gezegene benziyor. Çok ıssız ve kötü şeyler olacakmış hissi yaratıyor. Yüzey Ay’ınki gibi.”

**

James Churchward ise; bu kıtaların altında bulunan büyük gaz kütlelerinin zamanla bazı zayıf noktalardan yeryüzüne çıkarak, battığı teorisini ileri sürmüş.

***

Bazı Tibet, Maya, Hindu belgelerinde, mitoslarla karışmış efsanelerde ve Tevrat gibi din kitaplarında;  Atlantis ve Mu uygarlıkları arasında savaş çıktığı ileri sürülür. Öyle ki; kullanılan üstün silahların sıcaklık şokuna neden olduğu, şiddetli depremlere yol açtığı, dev dalgaların ve tufanın ortaya çıktığı belirtilir.

****

Ayrıca; iki ünlü kayıp kıta halklarının Yaratan’a ortak koşma, sapkınlık, azgınlık, üstün genetik çalışmalarla doğa olaylarının döngüsüne karıştıkları ve bilimi kötüye kullandıkları için cezalandırıldıklarına ilişkin teoriler de vardır.

Kim bilir,  içinde bulunduğumuz yüzyılda, yaşı 4,54 milyar yıl olarak tahmin edilen dünyamızda bazı kıtalar da aynı akıbeti yaşayacak?

İlk kez; Birleşik Krallık Başbakanı Churchill’in söylediği tahmin edilen “Tarih tekerrürden ibarettir” sözü kayıp kıtalara yenilerinin eklenmesi olasılığıyla tekerrür edecek mi?  Yoksa efsane olarak sürüp gidecek mi?

*****

Mu yani “Güneş İmparatorluğu”, ilk insanın Anavatanı olduğu sanılan, 70.000 yıllık tek Tanrılı dine sahip, Pasifik’te yok olmuş bir yer. Dinleri; eski Mısır ve Yunanistan’a da yayıldığından, bu coğrafyaların mitolojilerinde Mu’nun adı geçiyor.

******

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün az bilinen yönlerinden biri; antik gizemlere, okültizme ve ezoterizme olan ilgisidir. Türklerin kökenini merak eden Ulu Önder, derin araştırmalar yapmış ve yaptırmıştır. 1931 yılında Türk Tarih Kurumu kurulmuştur. Yabancı bilim insanları davet edilmiştir.

Mu kıtasına ilgisi olan Atatürk’ü, 1932’de Emekli General Tahsin Mayatepek ziyaret eder. Maya dili ile Türk Dili arasındaki benzerlikleri ve Mu araştırmacısı olarak tanınan İngiliz Albay Churchward’ın kendisine bahsettiği Hindistan’da bulunan tabletleri anlatır. Bunları duyan Mustafa Kemal, General’in Türkiye’ye davet edilmesini ister.

İki hafta sonra, üç insan aynı masada toplanır. Konu; tarihin derinliklerine uzanan film misali bir yolculuktur. Görüşme sonunda  Mustafa Kemal, 60 kişilik heyetin Mu kıtası hakkındaki kitapları tercüme etmelerini ister. Tahsin Beyi de Meksika’ya elçi olarak atar. Bir süre sonra topladığı tüm bilgileri üç cilt halinde Atatürk’e sunar Edirneli Tahsin Bey. Lakin akademik ve bilimsel delillerle desteklenen Türk tarih tezini kitaplaştırmaya Atamızın ömrü yetmemiştir. Üç cildin ikisi; Anıtkabir kütüphanesinde 1301 ve 1302 numarası ile ziyarete açıktır. 3. Cilt ise kaybolmuştur.

Atamızın düşüncesine göre; Mu’nun batacağını anlayan Türk boyları Orta Asya’ya(Çin’deki Türk Piramitleri bunun kanıtıdır), Kuzey Amerika’ya(Kızılderili ve Türk genleri çok büyük benzerlikler gösterir) ve bir kısmı da Güney Amerika’ya(Maya, Aztek ve İnka uygarlıkları) göç etmiştir.

Mustafa Kemal’in,  bu düşüncelerini anlatan 1932’de yazdığı şiiri de vardır.

HAKİKAT NEREDE?

“Gafil, hangi üç asır, hangi on asır? Tuna ezelden TÜRK diyarıdır.

Bilinen tarihler söylememiş bunu.

Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak, dinleyin sesini doğan tarihin.

Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak, yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

Asya’nın ortasında Oğuz oğulları, Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları.

Doğu’dan çıkan biz, Batı’dan yine biz. Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz.

Hep insanlar kendini bilseler, bilinir o zaman ki hep biriz.  

TÜRK, sadece bir milletin adı değil;  TÜRK, bütün adamların birliğidir.

Ey birbirine diş bileyen yığınlar, ey yığın yığın insan gafletleri!

Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde, dünya o zaman görecek Hakikat Nerede?

Hakikat Nerede?”

Mu’yu araştırırken; Atamızdan sonra bugüne kadar, neden bir çalışma yapılmadığını inanın ben de çok merak ettim. Mustafa Kemal’in ulaştığı bilgilerle ilgili olarak, insanlık neyi duymaya hazır değil acaba?

Ve 3.cilt nerede?

*******

Gelelim Atlantis’e.

Bazı bilim insanlarına göre; İzlanda-Grönland arasında, kimilerine göre Kıbrıs çevresinde, Suriye’ye yakın ya da Kafkasya’da. Tüm tezler içinde en rağbet göreni, Atlantik’in ortasında yer aldığıdır.

Truva harabelerini 1873’de bulan Alman Heinrich Schielman, çok ilginç bir durumla karşılaşır ve şöyle anlatır: “Truva’da kazılar yapılırken, ikinci kentte Truva’nın son Kralı Priam’ın ünlü hazinelerini bulduğumda, bunların arasında çok değişik bir bronz vazo elime geçti. Vazonun üzerinde Fenike hiyeroglif yazısıyla; “Atlantis Kralı Kronos” yazıyordu. Bu nedenledir ki, Atlantis Truva’dır.”

********

Üzerinde özgürce yaşadığımız kadim topraklarımız; maddi bedeller ödenerek değil, her karışı şehit ve gazilerimizin kahramanca mücadeleleri sayesinde kazanılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile birlikte hepsinin ruhları şad olsun. 

Evrenimizin ister altında, ister üstünde, neresinde olursa olsun;

HAKİKAT, TÜRK’ÜN TA KENDİSİDİR.

 

Ne mutlu Türküm diyene!