Eskişehir Anadolu Üniversitesi Açıköğretim büroları 1 Temmuz’da kapanıyor ama belirsizlik sürüyor

İyi, güzel ve en olumlu duygularla selamlayarak gündeme başlayalım.

Eskişehir’de son yıllarda bürokrasi ve siyasette garip bir tavır gelişti. Kurumlar ya da kurum temsilcileri hakkında sosyal medyada, basında ya da kamuoyunda dile getirilen, cevap bekleyen bazı iddia ve söylemler sanki hiç söylenmemiş gibi görmezden geliniyor. Bu tavrı özellikle son dönemde net bir şekilde gözlemliyoruz.

Bir örnek: Tarım İl Müdürü’nün, halka açık toplantılarda yalnızca iktidar partisinin il başkanı ya da yöneticileri varmış gibi davranmasına, bu durumun basın yoluyla sorulmasına rağmen aynı tutumu ısrarla sürdürmesine ne demeli?

Bu noktada aynı eleştiriyi belediyelerimize de yöneltiyorum.Etkinlik ya da açılışlarda sadece CHP il başkanının bulunması etik mi? Gürhan Albayrak, Serdar Ulucan ya da mecliste grubu olan diğer partilerin il başkanları ya da temsilcileri neden davet edilmiyor? Sonuçta belediyeler ve kurumlar Türk milletine, Eskişehirli hemşehrilerimize aittir.

Elbette, belediyeler ya da kurumlar davet gönderip de katılım olmuyorsa bunu da eleştirmek boynumun borcu.

Bir örnek daha: İl Milli Eğitim Müdürü’nün kurumu ile ilgili sorulara ve iddialara sessiz kalması.
Bir başka örnek: Orman Müdürlüğü’nün Çatak Bayırı ve Bademlik konusundaki ketumiyeti.
Ya da DSİ’nin Şehri Derya konusunda sergilediği duyarsızlık...

Bunlar ilk akla gelenler…

Sözü buradan özellikle Anadolu Üniversitesi’ne getirmek istiyorum. Rektör Yusuf Adıgüzel, atandığı günden bugüne yaptığı icraatlarla yazdıklarımın asli muhatabıdır.

Göreve geldikten sonra ilk dikkat çeken adımı, makamında bulunan ve milletimizin banisi, vazgeçilmezimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün portresini değiştirmesi ve küçültmesi oldu.

Açıköğretim sürecinde yaşanan sorunlar ve son olarak 2 Mayıs 2025 tarihinde TBMM’de İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu ile İYİ Parti Genel İdare Kurulu Üyesi Melih Aydın tarafından sorulan bir başka konu gündeme geldi:

14 Mart 2025 tarihinde, Yunusemre Yerleşkesi'nde bulunan merkezi yemekhane, bir siyasi partinin gençlik kolları yöneticileri ve üyeleri için özel olarak hazırlandı. Üniversite personeli, bu kişilere iftar hizmeti verdi. Masraflarının kim tarafından karşılandığı ve bunun etik olup olmadığı soruldu. Ancak bu konuda hiçbir açıklama yapılmadı; adeta duvara çarpmışçasına bir sessizlikle karşılaşıldı.

Sayın Rektör belki şöyle diyebilir:
“Size ne kardeşim? Burası benim yönettiğim kurum. İstediğimi çağırır, istediğimi ağırlar, istediğime yemek veririm.”Eğer hâlâ bu konuya yanıt verilmeyecekse, yaşanan tam olarak budur. Ancak unutulmamalıdır ki bu işin bir de vicdanı, beytülmali, gözü, izanı ve hakkı vardır.

Bu sorunun yanıtını burada bırakıyor, bir gün mutlaka cevabının alınacağını umut ediyorum.

Yakın süreçte notlarım arasında iki konu daha var ve bunları da Sayın Rektöre sormak istiyorum:

1. Anadolu Üniversitesi’nin tarihi bölgede, otantik bir konukevi bulunmakta. Genellikle akademisyenler ve özel misafirlerin konaklaması için tahsis edilen bu konukevi son dönemde her arayana “rezervasyon almıyoruz” denilerek geri çevriliyor.
Ancak bu süreçte, konukevi önünde çok sayıda yabancı plakalı araç görülmesi dikkat çekiyor. Bu çelişkinin açıklanmasını bekliyorum.

2. Özellikle bayram süreci ve son haftalarda, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi büro çalışanlarından çok sayıda ileti aldım. 8 yıl boyunca üniversitede, hak, hukuk ve iş barışı odaklı sendikacılık yapmış biri olarak hâlâ akla geliyor olmak duygulandırıcı.

Görev yaptığım süreçte Türkiye genelinde 115 bürodan 53’üne (yurt dışında Bakü dâhil) bizzat giderek, unvan ya da pozisyon gözetmeksizin mesai arkadaşlarımla el ele verdim, dertlerini dinledim, taleplerine tercüman oldum. Bu nedenle oluşan güven ve vefanın, bugünlerde bana dönmesi benim için büyük bir onur. Ancak şu an yaşananlar oldukça kaygı verici.

1 Temmuz 2025 itibarıyla, açıköğretim bürolarının kapatılacağı ve bu bürolarda çalışan personelin, Anadolu Üniversitesi merkez kadrosuna bağlı olarak bulundukları illerde 13/B görevlendirmesiyle hizmet verdiği ifade edilmekte. Ancak bu konuda ne başlatılmış bir süreç var, ne bilgilendirme, ne de planlama.

Merkez yerleşkeye çağrılan ya da "Sen merak etme" denilen az sayıda kişi dışında, büyük çoğunluk ciddi bir belirsizlik içinde bayram geçirdiğini ifade etti.

Çocukları, okulları, çalışan eşleri, yaşlı aile bireyleri ve başka sorumlulukları olan bu insanların sırtına, bir de bilinmezlik ve sessizlik yükü bindi.

İşte tam da bu noktada itiraz ediyorum ve Sayın Rektöre sesleniyorum:

Resmen sorumlusunuz, vicdanen yükümlüsünüz ve vefa gereği bir adım atmanız gerekiyor.
Konuyu alt makamlara havale edemezsiniz.

Beklenen adımı atın. Açıköğretim bürolarındaki karmaşa ve belirsizliği sonlandırın. Sistemi, iddianız olan “yeni nesil sistem”e uyarlayın.

Uzun yıllardır bu bayrağı hem ülkemizde hem yurt dışında dalgalandıran çalışanları; siyasal ya da sendikal operasyonlara mecbur bırakmayın. Onlar sizin çalışma arkadaşlarınız.

Anadolu Üniversitesi, bir zamanlar imrenerek baktığım bir kurumdu.
Eskişehir’in dünyada tanınan markasıydı. Eğitim sisteminde gurur duyulan, örnek gösterilen, rol model kabul edilen bir yapıydı.

İnsanlara ufuk açan, imkân sunan, kıymetli bir değerdi.
Ancak sürekli yıpratıldı, budandı, örselendi.

Bugün geldiği hâl ortada.
Maalesef bu durumun sorumlusu, siyaseti ve geçmişten gelen hesaplaşma arzusunu taşıyan zihniyettir.

Diliyorum ki yanlıştan dönülür.
Diliyorum ki aslına rücu edilir.
Hak, hukuk ve vicdan ekseninde; şeffaf, gerçekçi ve pozitif uygulamalarla Türkiye’nin en yeşil yerleşkesine sahip ilklerin yuvası Anadolu Üniversitesi yeniden rayına girer.

İzlemeye, değerlendirmeye ve dinlemeye devam edeceğim diyerek;
Saygı, sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum.