Gönlündeki raflardan bir kitap alırsın bazen, okumak istersin ama açılmaz kapağı. Zamana mühürlenmiştir, çünkü vakti vardır. O gün gelir, kitabı alırsın avuçlarına. Sayfaları karıştırdığında, her yaprağına bir damla emanet eder diğerine geçersin, geçmek istemesen de. Zamanın neden bu kadar geç kaldığını defalarca sorarsın ama sadece susup kalırsın. Geçen her sayfada geç kalmış bir dostluğun saf kokusunu alırsın, burnunun direği sızlar, ağlarsın. Okuduğun her kelime aslında bir öykü olmuştur ama sen yeni fark eder, öylece bakarsın.

Gözyaşların, ağırlaştırır kitabı kaldıramaz olursun. Çünkü sona yaklaştıkça güzelleşen sayfalar içini titretir. Tıpkı rüzgâra dayanamayan kelebeğin, ipekten kanatları gibi titrer. Zamanın her parçasını anılara işlersin. Her kelimede beraber büyüdüğün gözleri hatırlar, gülümsersin. Kırıp,  yıprattığın her gönül sayfasına geri dönüp öylece bakarsın öfke ve pişmanlıkla…

Günlerin adı olsun istersin artık. Çay anısı, sofra anısı ya da sadece gülümsemeler anısı. Öyle an olur ki gözlerini sımsıkı kapatır, sadece o anda kalmak istersin. Ne yazık ki, artık kitabın kapağını kapatma vakti gelip çatmıştır. Yarım kalan çaylara, yarım kalan kahkahalara ve yarım kalan dostluklara…