Benim ilk okul yıllarım, 1950’li yıllardı. 23 Nisan töreni Köprübaşı’nda yapılırdı. Tren Gar’ında başlar, Doktorlar dediğimiz İsmet İnönü Caddesinden gelip Sivrihisar Caddesine geçilir ve Gamgam Oteli denilen Büyük Otelin önünde de biterdi. O yıllarda merasim ya da resmi geçit denilen törenlerde bütün okullar, bütün sınıflarıyla geçerlerdi. Ben ilkokulun her sınıfında resmi geçitlerde geçtim. Yol buyunca aileler çocuklarını görmeye gelirlerdi. Çocukların en büyük heyecanlarından ve övünçlerinden biriydi, törende geçmek. Sacede siyah önlüklü öğrencilerin yürüyüşleri değildi. Değişik meslekleri temsil eden çocuklar olurdu. Kimisi doktor, subay, mühendis, savcı. Kimisi işçi, çiftçi. Kimisi demirci, inşaatçı. Prof.Dr. Yılmaz Büyükerşen’in böyle bir fotoğrafını gördüm. Beyaz elbiseli, başında sanatçıların giydiği Arnavut beresi, bir elinde paleti, öbür elinde resim fırçaları ressam olarak resmi geçitten geçmiş. Ben de bir sene don atlet geçtim atlet olarak. Sonraki yaşlarımda atletizim yaptım Milli atlet oldum. Kimimiz futbolcu, kimimiz tenisçi, basketçi olarak geçti. Gelecekte her birimiz değişik mesleklerde ülkemiz için çalışacağız duygusunu gösterirdik. Vali’nin önünden geçerken Vali’nin gözlerine bakacağımız tembihlenirdi. Göz göze geldiğimizi düşünürdük gururlanırdık. Kortejin içersinde Halk oyunları, konserler, kısa anlatılı piyeslerde olurdu.Atatürk’ün söylevleri taşınırdı. Saatler sülerdi törenler.. Şehir süslenirdi. O gün gündüz ayrı gece ayrı çocuklar için gezilirdi şehir. Gece fener alayı olurdu. Köprübaşı’na koşulurdu. Sonra da tren istasyonu dediğimiz tren garına gidilirdi. Ankara’dan gelip İstanbul’a giden tren beklenirdi. Tren de süslenmiş olurdu. “Atatürk’ün “Türk Öğün Çalış Güven” sözleri işlenirdi, milli duygular yaşanırdı ve bu gurur, heyecan, coşku ile yurt ve yurtdaşlık sevgisi, bilinçi verilirdi. Milli bayramlar tam işlevinde kutlanırdı. Bugün geriye dönüp baktığımda Ne oldu bizim milli ya da dini bayramlarımıza diyorum…
El alem gibi çocuklarımızı daha ilkokulda hatta ana okullarımızda mesleklere yönlendiremedik. Niçin herkes çocuklarını üniversite okusun istedi. Niçin üniversiteyi bitirenin çoğunluğunun başka işe mecbur kaldı, niçin büyük üniversite mezunu işsizlerimiz var?
Atatürk (eski adı Eskişehir) Lisesi, Ticaret Lisesi, Eski adı Sanat Enstitüsü olan Atarük Meslek Lisesi diye 3 lise, bir de Demir Yollarının Çırak okulu vardı. Herkes çocoğunu berbere, terziye ya da sanayi çarşısına çırak vermek zorunda kalıyordu. Devlet Demir Yolları’nda, Hava İkmal Merkezinde, Şeker Fabrıkasında çalışanların durumları iyiydi. Çok az ailenin çocuğu üniversiteye gidebiliyordu. Oturup saydım doğup büyüdüğüm semtte biz çocuklara model olan üniversite okumuşları. Fakir Odunpazarı’nda 3 doktor, 2 ziraat mühendisi,bir elektrik, bir inşaat mühendisi, bir pilot, 2 subay, birkaç tane öğretmen. Bunların adlarını duyardık, bayramlarda gelirlerdi. Öğretmenlerin dışında Ankara’da, İstanbul’dalardı. Onları okutan aileler çok özerdiler. Doktor annesi, pilot annesi. Bayramlarda o ailelere el öpmeye giderdik o doktoru, pilotu, mühendisi görmek için.
Mustafa Kemal Atatürk, her şeyi çok iyi planlamalarla, çok büyük devlet kurmuş. Her insana iyi hayat sunan çağdaş, başka ülkelerle yarışacak bir ülke yaratmış. Onu daha büyütecek yönetecek çıkmamış. Gelecek değil günü yaşayanlar olmuşlar…