Geçtiğimiz haftaki sorularıma ilişkin ne bir açıklama, ne bir adım, ne de bir düzeltme yapıldı. Batı cephesinde hâlâ bir gelişme yok. Ama endişe büyüyor.

Sesimizin, görüntümüzün ve gönlümüzün ulaştığı her yere selam olsun diyerek başlayalım.

Geçtiğimiz hafta Anadolu Üniversitesi’ndeki Açıköğretim bürolarının kapatılacağına ilişkin yazımı kaleme almıştım. Aradan geçen sürede ne bir açıklama, ne bir adım, ne de bir düzeltme yapıldı. Batı cephesinde hâlâ bir gelişme yok. Ama endişe büyüyor.

Türkiye’nin dört bir yanından bürolarda görev yapan çalışanlar, mesajlarla, aramalarla seslerini duyurmaya çalışıyor. Tam 492 kamu emekçisi, yıllarını Anadolu Üniversitesi’ne vermiş, Açıköğretim sistemini omuzlamış insanlar; bugün umutsuz, kırgın ve en çok da belirsizliğe terk edilmiş durumda.

Özellikle bir çalışanla yaptığım görüşme hâlâ kulaklarımda. Anne olan bu çalışanın gözyaşları, hıçkırıkları yüreğime kazındı. Bu insanlar bunu hak etmiyor. Soruyorum: Bu insanlar neyin bedelini ödüyor?

Karar var ama muhatap yok

Üniversite Yönetim Kurulu’nun 7 Ocak 2025 tarihli kararıyla 1 Temmuz 2025 itibarıyla büroların kapatılacağı açıkça duyuruldu. Ardından denildi ki: “Kimse mağdur edilmeyecek. Cumhurbaşkanlığı’na görüş sunulacak, torba yasa ile kamu kurumlarına nakiller yapılacak.” Ancak bu vaatlerin ardından adım atılmadı. Ne torba yasa çıktı, ne nakil süreci başlatıldı. Bu durum çalışanlar arasında tam bir travma etkisi yarattı.

21 Mayıs 2025’te yayımlanan 7548 sayılı kanunun 15. maddesi, kadro ve pozisyonunun bulunduğu teşkilatı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kapatılan kamu çalışanlarını kapsıyor. Oysa bu çalışanlar için böyle bir karar yok. Kapatma işlemi sadece üniversitenin kendi insiyatifiyle alındı. Yani çalışanlar yasal olarak ne Cumhurbaşkanlığı ne de başka bir üst makamın muhatabı değil. Bütün sorun, üniversite yönetiminin basiretsizliğinden, liyakatsizliğinden kaynaklanıyor.

Liyakatsizlik, ihmalle birleşince...

Bu yaşanan bir sehven hata değil, görevi ihmalin ta kendisidir. Kim sebep olduysa, kim süreci yönetemiyorsa, liyakatsiz biçimde bu makamlara gelmiştir. Üniversite Rektörü’ne açık çağrımdır: Bu sürecin hesabını sorun. Hatalı yöneticiler geldikleri yere gönderilmeli, sorumluluk üstlenmelidir.

Çalışanlar sadece kamu personeli değil; aynı zamanda anne, baba, eş, evlat. Çocukları okula gidenler, eşi çalışanlar, hasta büyüğüne bakanlar var. Bir gecede “senin geleceğin belirsiz” denemez. Bu sadece hukuki değil, vicdani bir sorumluluktur.

Bir başka sessizlik: Rektörlük ve suskunluk

Sayın Rektör, sizinle ilgili birçok konu kamuoyunda soruluyor. En çarpıcı olanlardan biri, 14 Mart 2025’te bir siyasi partinin gençlik kollarına verilen iftar yemeği. Üniversitenin imkânlarıyla yapıldığı iddia edilen bu yemeğe ilişkin TBMM’de soru önergesi verildi, ama sizden tek kelime açıklama gelmedi. Ne bir düzeltme, ne bir yalanlama. Oysa bu kamu malıdır, beytülmaldir. Cevapsız bırakılacak bir konu değildir.

Yine bir başka soru: Tarihi bölgede bulunan üniversiteye ait konukevi neden kamuya kapalı görünürken, önünde yabancı plakalı araçlar görülüyor? Kime açık, kime kapalı? Bu da kamuoyunun bilmek istediği bir detay.

Anadolu Üniversitesi’nin eski itibarı nerede?

Eskiden örnek alınan, gurur duyulan bir kurumdu Anadolu Üniversitesi. Türkiye'nin dört bir yanında bilinen, saygı gören bir markaydı. Ama ne yazık ki sürekli yıpratıldı, budandı, içi boşaltıldı. Bugün geldiğimiz noktada çalışanların geleceği belirsiz, kurum kültürü zedelenmiş, liyakat yerine torpil konuşulur hale gelmiştir.

Dilerim bu yanlışlardan dönülür. Anadolu Üniversitesi, yeniden bilimle, liyakatle, şeffaflıkla anılan bir kurum haline gelir. Çünkü bu üniversiteye yazık oluyor.

Çağrım açık ve nettir:

Sayın Rektör,
Alt makamlara havale etmeyin.
Sorumluluk sizin.
1 Temmuz’a sayılı günler kalmışken, çalışanların kaygılarını giderin.
Net bir açıklama yapın.
Süreci yönetin.
Görevinizi yapın.

Bizler ise bu süreci izlemeye, dinlemeye ve yazmaya devam edeceğiz. Anadolu Üniversitesi çalışanlarının sesi olmayı sürdüreceğiz. Çünkü onlar bizim insanımız. Bu üniversite bu ülkenin kurumudur. Hepimize aittir.

Saygı, sevgi ve muhabbetle.