Patron baskısı, sessizliği örgütlüyor “Sendikaya üye olan birkaç arkadaşımız işten çıkarıldı.” Bu söz, yerel basında sendika denince yaşanan korkuyu, yalnızlığı ve çaresizliği özetliyor...

Gazetecilik, halkın doğru bilgiye ulaşması için verilen kamu hizmeti olmasına karşın bu hizmeti sunan yerel gazetecilerin çalışma koşulları, ne yazık ki kamusal sorumlulukla değil, patron baskısıyla şekilleniyor. Eskişehir’de sendikacılık yapmaya çalışan bir gazeteci olarak, kendi deneyimlerim ve sahadan aldığım dönüşlerle hazırladığım “Yerel Basında Sendikal Örgütlenme Sorunları ve Çözüm Önerileri” başlıklı raporu geçtiğimiz günlerde İletişim Başkanlığı, Basın İlan Kurumu ve Eskişehir Milletvekili Prof. Dr. Ayşen Gürcan’a sundum.

Raporun tümünü yazmak olanaklı olmasa da elimden geldiğinde önemli bölümleri paylaşmak istiyorum. (Okura not: Bunu okunmama riskini göze alarak yapıyorum, çünkü tıklanma oranlarımız gösteriyor ki; sansasyonel olmayan bu tür hak temelli yazılarımız ne yazık ki daha az okunuyor...) Raporda öne çıkan tablo, düşündüğümüzden daha çarpıcı: Eskişehir’de gazetelerin büyük çoğunluğu BİK'in resmi ilan koşullarını karşılayabilmek için kağıt üzerinde eleman çalıştırıyor, emekli basın mensuplarının ya da sürekli basın kartı sahiplerinin kullanıldığı bu sistem ne kadar yanlış olsa da yerel basın buna mecbur bırakılıyor, çünkü 8 çalışan koşulunu karşılayabilecek kapasitesi yok yerel basının. Bunun yanı sıra sahada çalışanların büyük çoğunluğu ya sigortasız ya da eksik sigortalı çalışıyor. Basın İş Kanunu kapsamı dışında kalan sözleşmeler yaygın. En çok ise şu cümleyi duydum: “Sendikaya üye olan birkaç arkadaşımız işten çıkarıldı.” Bu söz, yerel basında sendika denince yaşanan korkuyu, yalnızlığı ve çaresizliği özetliyor.

Patron baskısı, sessizliği örgütlüyor

Yerel medya kuruluşlarının düşük kâr marjı, ekonomik kriz ve baskı ortamı gerekçe gösterilerek gazetecilere insan onuruna yakışmayan koşullar dayatılıyor. Stajyerlik, gönüllülük adı altında bedava çalıştırma artık neredeyse norm haline geldi. Sendikalı olmak ise neredeyse “yasaklı” bir tercih. Oysa Anayasa çok açık: Sendika kurmak ve üye olmak haktır. İşverenin buna müdahalesi suçtur. Fakat Eskişehir örneğinde de görüyoruz ki, uygulama ile mevzuat arasında derin bir uçurum var.

Eskişehir basını güçlü ama örgütsüz

Eskişehir gibi üniversiteleriyle öne çıkan, demokratik bilinci yüksek bir şehirde bile gazeteciler sendikaya mesafeli duruyorsa, bu sadece bireysel bir tercih değil; sistematik bir korkunun, yıldırmanın ve belirsizliğin sonucu olabilir ancak. Sendikal faaliyetlerin sürekliliğini sağlayacak yapılar oluşturulamazken, çoğu gazeteci sorunlarıyla bireysel olarak baş etmeye çalışıyor. Oysa bu yalnızlık sürdürülemez. Medyanın özgürlüğü, onun çalışanlarının haklarının güvencede olmasıyla mümkün!

Çözüm var, siyasi irade gerek

Hazırlayıp, sunduğum raporun çözüm önerileri ise açık ve uygulanabilir nitelikte...
Basın İş Kanunu dijital medya çalışanlarını da kapsayacak şekilde genişletilmeli.
Sendikal nedenle işten çıkarma ağır yaptırımlarla karşılanmalı.
Sendikal baskı uygulayan medya kuruluşları, BİK ilanlarından ve kamu desteklerinden men edilmeli.
Gazetecilik eğitimi alan üniversite öğrencileri daha mezun olmadan sendikal bilinçle tanışmalıdır.

Uluslararası örnekler ortada: İsveç, Norveç, Almanya, Fransa gibi ülkelerde sendika temsilcileri yasal güvence altındadır ve işyerinde söz hakkına sahiptir. Türkiye’de de neden olmasın? Basın, yalnızca gazetecilerin yazabildiği kadar değil, yaşayabildiği kadar özgürdür, çünkü. Eğer bir gazeteci haberini yazarken haklarını arayamayacak kadar baskı altındaysa, o haberi kamu yararına yazması da giderek imkânsızlaşır. Bu nedenle, yerel basında sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmalı, gazetecilerin mesleki ve sosyal hakları güvence altına alınmalı en kısa sürede hem de...

📌 Not: Bu raporun ilgili kurumlara sunulmasına olanak sağlayan toplantının düzenlenmesindeki katkılarından dolayı AK Parti Eskişehir İl Başkanı Sayın Gürhan Albayrak’a ve Basın Danışmanı Enes Yalçın’a teşekkür ederim.