"Çirkindiler/Korkaktılar/Yarınsızdılar/Geldiler itilerek/Girdiler irkilerek/Kararttılar gecemizi/
Isırdılar karanlıkta/Kanattılar türkümüzü/Kırdılar çiçekli dallarımızı/Tükürdüler içine ekmeğimizin/Ağrıttılar ağrımızı/Ağrıttılar vatan vatan/Ağrıttılar dünya dünya/ve çekip gittiler/Kanlı izler bırakarak/Göğümüzün merdivenlerinde/Yoktu yarınları onların/Çünkü onlar/Suç taşıyan sandık gibi/Karanlıktılar." 12 Eylül darbecileri; Hasan Hüseyin Korkmazgil'in şiiri gibi suç taşıyan sandık gibi, karanlıktılar.
12 Eylül 1980.
Amerika İstanbul Büyükelçisi'nin 'Bizim Çoçuklar' dediği generallar darbe yaptılar...
Hiç bir zaman unutulmayacak yaralar açıldı. Ve hiç bir zaman bitmeyecek nefret..
33 yıl oldu.
İdam edilen bir gencin annesinin 12 Eylül belgesinde yaptığı konuşma bitmeyecek nefreti gösteriyordu. 
Ağlamıyordu ve ağzından dökülen tümceler şöyledi. 
"Şuan Evren karşımda olsa dişlerimle parçalarım" Yine oğlu idam edilmiş bir anne ise; "Şuan karşıma gelse, diz çökse yüzlerce affet dilesi affetmem, affetmeyeceğim.."
12 Eylül'de binlerce insan gözaltına alındı, yüzlerce insan işkencelerden geçirildi. 7 bini aşkın insan için idam istendi 50 kişi idam edildi. İşkence ile öldürüldüler. Yurttaşlıktan çıkardıar. İşsiz bıraktılar. 
12 Eylül'ün yaptığı işlerden birisi 1402'lik işler, yani; 6 Kasım 1981'de çıkarılan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile YÖK kuruldu. Bundan sonra 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununun 2301 ve 2766 sayılı kanunla değişik maddelerince özellikle solcu olduğu düşünülen 71 Üniversite personeli YÖK tarafından görevlerinden uzaklaştırıldı. İlk uzaklaştırmalar Şubat 1983'de başladı.[34] Genelkurmayın açıklamalarına göre toplam 4891 kamu personeli görevden alınmış ve 38 profesör, 25 doçent, 10 yardımcı doçent 1402'lik olmuştur. Ancak 1402'lik olmak istemediğinden bizzat istifa yolunu seçenler de dahil edildiğinde bu sayının 20.000 civarında olduğu öne sürülmektedir.
Darbe ardından geçen 3 yıl içerisinde önemli kanunların tamamına yakını değiştirildi ve askerî yönetimin belirlediği Danışma Meclisi tarafından hazırlanan Anayasa, 1982 yılında yapılan ve aleyhte konuşmanın ve propaganda yapmanın yasak olduğu "güdümlü" referandumda, yüzde 92'lik "Evet" oyu ile büyük farkla kabul edildi. Halk oylamasında 'Hayır' oyu kullananları sandık başında baskı altında tutmak için rengi dışardan görünen oy pusulaları kullandırıldığı iddia edildi.
Cezaevlerinde işkenceler sürerken, anneler, babalar, kardeşler, sevgililer çocuklarını, kızlarını arıyorlardı.
Kenan Evren, bu arada spora da el atmıştı.
Kenan Evren, 1.Lig'de başkentin mutlaka bir takımla temsil edilmesi gerektiğini düşündüğünden o sırada 2.Lig'de mücadele eden Ankaragücü'nün bir üst lige çıkabilmesi için özel kanun çıkartır. Buna göre Türkiye Kupası'nı kazanan bir ekip hangi ligde olduğuna bakılmaksızın 1.Lig'e çıkartılacaktır. 1980-81 sezonunda Türkiye Kupası'nı kazanan Ankaragücü bu şekilde 1.Lig'e çıkmış olur.
İdamlar için fazla dayanamadılar. Biran önce gençleri ipe asmaları gerekiyordu.
Darbeden sonra ilk idam edilenler 9 Ekim 1980 tarihinde ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ve sol görüşlü Necdet Adalı olmuştur. Daha sonra 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkûm edilen Erdal Eren'in idam kararı Yargıtay tarafından iki kere iptal edilmiş olmasına karşın, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla, 13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Cezaevi'nde infaz edildi. Erdal Eren'in idamına ilişkin Kenan Evren 3 Ekim 1984'de yaptığı Muş gezisi sırasındaki konuşmada şunları söylemiştir:
"Şimdi ben, bunu yakaladıktan sonra mahkemeye vereceğim ve ondan sonra da idam etmeyeceğim, ömür boyu ona bakacağım. Bu vatan için kanını akıtan bu Mehmetçiklere silah çeken o haini ben senelerce besleyeceğim. Buna siz razı olur musunuz?"
Oysa, bu millet yıllarca Evren ve arkadaşlarına baktılar, verdikleri vergilerle maaşlarını aldılar, köşklerde yaşadılar.
Celal Kabadayı Erdal Eren için yazdığı şiiri bir okuyun:
"(...)bir halkı astılar bir sabah/ ölümü geçirirken senin boynuna/ generaller küçüldü sen büyüdün/ yarınların özgürlüğü adına/ küçük yaşta büyük ölümle öldün/ yaşasaydın ağabey diyecektim sana/ Erdal Eren,ölümsüz kardeşim.."
 Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan Milli Güvenlik Konseyi'ni bu millet hiç bir zaman unutmaz.
12 Eylül blançosuna baktığınızda zaten rakamlar herşeyi anlatıyor, acıları gözler önüne seriyor: 
650 bin kişi gözaltına alındı.
1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
7 bin kişi için idam cezası istendi.
517 kişiye idam cezası verildi.
Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (26 siyasi suçlu, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı).
İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.
71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı.
388 bin kişiye pasaport verilmedi.
30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.
937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
31 gazeteci cezaevine girdi.
300 gazeteci saldırıya uğradı.
3 gazeteci silahla öldürüldü.
Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
39 ton gazete ve dergi imha edildi.
Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
14 kişi açlık grevinde öldü.
16 kişi -kaçarken- vuruldu.
95 kişi -çatışmada- öldü.
73 kişiye -doğal ölüm raporu- verildi.
43 kişinin -intihar ettiği- bildirildi.
388 bin kişiye pasaport verilmedi.
30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı.
14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti.
937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı.
23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
33 yıl oldu.
Şimdi yine gençler öldürülüyor.
Yine gazeteciler tutuklanıyor, televizyonlara kapatma ve para cezası veriliyor.
33 yıl önce; yine gençler sokaklarda dövülüyor, öldürülüyordu, 33 yıl sonrası gibi...
Kerim Hanedan'ın "68 ve 78'lilere dair" şiiri ile selamlıyorum.
"Sizler ki;/karanlıklara düşen ışık, al kanatlı kuştunuz./bakıri şafaklardan kalkıp kor ufuklara uçtunuz./yaralandınız, berelendiniz/asla eğilmediniz./isyan bayraklarında celali birer öfkeydiniz./sevda sularıyla yıkanmadan daha/
ölümlerle tanıştınız./sizler ki;/fener yüzlü, güneş gözlü, özgürlük düşlüydünüz./bağımsızlık ve sosyalizm uğruna/al kanlara boyanıp ölümlere ramak yaşadınız./kiminiz hain pusularda kör kurşunlarla gitti/kiminiz darağaçlarında sallandırıldınız./sizler ki;düşlerinizle yüreklerde yarınlara umutsunuz..."
ŞABAN BAĞCI