Her gün şehrimizin caddelerinde direksiyon sallarken, bir otobüse, tramvaya binerken ya da sadece karşıdan karşıya geçmeye çalışırken hissettiğimiz o gerginliği, o stresi bilmeyenimiz yoktur sanırım. Güzel şehrimiz Eskişehir, büyüyor, gelişiyor; ancak bu büyümenin getirdiği yüklerden biri olan trafik sorunu, ne yazık ki kangren olma yolunda hızla ilerliyor. Sebebi ise acı bir gerçeğe dayanıyor: Trafiği düzene sokması gereken, kuralları uygulatması beklenen trafik polislerimiz, ne yazık ki sayıca yetersiz kalıyor.
Rakamlar acı gerçeği haykırıyor
Öncelikle, şehrimizin sokaklarında, tüm zorluklara rağmen canla başla görev yapmaya çalışan o az sayıdaki trafik polisimize bir hakkı teslim edelim. Onların ne denli stresli ve özverili bir iş yaptığını biliyoruz. Birçoğunun, belki de atanamamış bir öğretmen, belki kendi mesleğini yapma fırsatı bulamamış yüksek eğitimli bir vatandaşımız olarak, hayat mücadelesi verirken aynı zamanda hepimizin güvenliği için direksiyon başında ya da kavşaklarda ter döktüğünü unutmayalım. Trafik polisimiz, toplumun her kesimiyle, her an temas halinde olan, görevi gereği sürekli halkın içinde, adeta vitrinde olan bir meslek grubudur.
Ancak gelin görün ki, bu özverili çabalar, mevcut tablo karşısında eriyip gidiyor. Mart 2025 verilerine bir bakalım: Eskişehir'imizde trafiğe kayıtlı 207 bin 107 otomobil, 60 bin 433 motosiklet olmak üzere toplamda 372 bin 101 motorlu araç bulunuyor! Bu devasa araç filosunu denetlemesi gereken polis sayısı ise trajikomik denecek kadar az. Şehir içinde bir vardiyada görev yapan ekip sayısı sadece 8. İkişer kişilik bu ekiplere, grup amirlerini ve kaza tespit ekibini de eklediğimizde, bir vardiyada topu topu 20 civarında polis memuru düşüyor koca şehrin trafiğine. Üç vardiya halinde çalıştıklarını düşünürsek, herhangi bir anda şehrin trafik yükünü omuzlayanların sayısı bu kadar. Bu rakamlarla, onbinlerce araçlık bir trafiği nasıl etkin bir şekilde denetleyebilirsiniz?
Denetimsizliğin sonuçları
Personel yetersizliğinin sonuçlarını her gün, her an yaşıyoruz:
- Gözden ırak mahalleler: Emek/71 Evler, Çamlıca/Batıkent, Ihlamurkent gibi nüfusu 50 bini aşan, kendi içinde küçük bir ilçe kadar yoğunluğa sahip mahallelerimizde aktif olarak görev yapan, caydırıcılık oluşturacak bir trafik ekibinin bulunmaması, buralarda ciddi trafik sorunlarını beraberinde getiriyor. Gecenin bir yarısı egzoz patlatan, son ses müzikle gezen araçlar denetim olmadığı için cirit atıyor, vatandaşın huzuru kaçıyor. Bu mahallelerimizde de sürekli, aktif trafik denetimine ihtiyaç var.
- Kör nokta MOBESE’ler: Şehrimizin belirli noktalarına yerleştirilen trafik MOBESE kameraları, teoride trafik ihlallerini tespit etmek için önemli bir araç. Ancak yine emekli bir polisimizin ifadesiyle acı gerçek ortaya çıkıyor: Yeterli personel olmadığı için bu kameralar gün içinde ancak kısa aralıklarla aktif olarak takip edilebiliyor. Bir ihlali kayıttan bulmak, görüntüyü yakınlaştırıp plakayı netleştirmek ve bunu cezai işleme dönüştürmek ciddi bir mesai gerektiriyor. Personel olmayınca, teknoloji de atıl kalıyor.
- Kuralsızlık kural haline geliyor: İşte en tehlikelisi de bu. Denetim olmayınca, ceza kesilmeyince, sürücülerde bir "cezasızlık algısı" yerleşiyor. Kırmızı ışıkta geçen, emniyet şeridini ihlal eden, dönüş yapmak için sol şeritte sabırla bekleyen onlarca aracın önüne sağdan gelip kıran sürücüler, hiçbir yaptırımla karşılaşmadıklarını gördükçe bu davranışları normalleşiyor. Daha da kötüsü, kurallara uyan sürücüler kendilerini "enayi" gibi hissetmeye başlıyor ve bir dahaki sefere "ben de yaparım" noktasına geliyor. Böylece, hepimizin şikayet ettiği o kuralsızlık, adeta yeni kural haline geliyor.
- Artan öfke ve stres: Kısa mesafeleri bile dakikalarca, hatta saatlerce kat etmek zorunda kalmak, sürekli bir ihlalle karşılaşmak, hakkının yendiğini hissetmek trafikteki stresi ve öfkeyi körüklüyor. Yolun sadece kendisine ait olduğunu düşünen, en ufak bir engellenmede kendini haklı görüp saldırganlaşan sürücü tipleri, denetimsizliğin olduğu bu ortamda daha rahat hareket alanı buluyor. Basit bir trafik hatası, kişiliğe yapılmış bir saldırı gibi algılanıp, yol verme kavgaları, sözlü ve fiziksel sataşmalar artıyor.
Polisimizin yılgınlığı ve halkın kopuşu
Sürekli aynı kaosla boğuşan, yetersiz imkanlarla mucizeler yaratması beklenen trafik polisimizde de zamanla bir bıkkınlık, bir yılgınlık oluşması kaçınılmaz. Halk arasındaki "polis gözünün önündeki ihlale bile aldırmıyor" algısı, belki de bu çaresizlikten kaynaklanıyor. Trafik karmaşasının hiçbir şekilde çözülemeyeceğine dair yerleşen inanç, motivasyonu düşürüyor. Bu durum, vatandaşın da polise olan güvenini sarsıyor. Küçük çaplı kazalarda ya da ihlallerde insanlar polise başvurmaktan imtina ediyor, şahitlik yapmaktan kaçınıyor.
Çözüm arayışları ve zabıtanın rolü
Halkımızın, trafik denetimi konusunda belediye zabıtalarından medet umar hale gelmesi bile durumun vahametini gösteriyor. Zabıta ekiplerimizin de kendi yoğun görev tanımları ve zorlukları var. Ancak trafik polisinin yetersizliği algısı o kadar baskın ki, halk da zabıta da "keşke zabıtanın trafik yetkileri daha fazla olsa" demeye başlıyor. Elbette zabıtanın rolü, yetkileri, donanımı ayrı bir tartışma konusu; ancak bu beklenti bile, asıl sorunun ne kadar derinleştiğinin bir işareti.
Stresli bir şehir oluyoruz
Sözün özü, Eskişehir trafiği S.O.S veriyor. Özveriyle çalışan ama sayıca az olan trafik polislerimiz, bu devasa yükün altından kalkamıyor. Denetimsizlik, kuralsızlığı; kuralsızlık, stresi ve tehlikeyi artırıyor. Bu sadece bir ulaşım sorunu değil, aynı zamanda bir kamu düzeni, bir arada yaşama kültürü meselesidir. Şehrimizin yöneticilerine, Emniyet Müdürlüğümüze, İçişleri Bakanlığımıza sesleniyorum: Eskişehir'in trafik polisi ihtiyacı artık görmezden gelinemez. Gerekli personel takviyesi yapılmalı, MOBESE sistemi tam kapasiteyle çalıştırılmalı, özellikle denetimsiz kalan büyük mahallelerimize yönelik çözümler üretilmelidir. Aksi takdirde, her geçen gün daha fazla kuralın çiğnendiği, daha fazla stresin biriktiği bir şehirde yaşamaya devam edeceğiz. Unutmayalım ki, düzen ve kural, medeniyetin temelidir.