Ölümün kıyısından sana koşarak geldi yüreğim, yaşamak gibi..
Yüreğim hep 'zor'u seçmiştir .
Hep sevdanın 'ağır işçisi' olmuştur.
Yüreğimizde söyleyemediğimiz sevdaları sakladık...
Hüzün, acı, gözyaşı anıtı yap tık; üzerine çiçeklerle ört tük.
Sevdalarımız her zaman çocuksu saflığı ile yaşadık...
Dudaklarımızla söylemedik ama kapı önlerinde veya pencerede aralanan perdelerin arkasından bakışlarımızla 'sevdiğimizi' anlattık..
Korkardık birbirmize 'zarar' vereceğiz diye..
Cesaretimizi, toplarsak kibrit kutusu içine koyduğumuz 'pusula' ile sevdiğimizi anlatırdık..
Hani bazen olur da bir arkadışımız 'sevgimizi' birbirimize anlatırdı..
Ya sevdiğimizi hiç söyleyemedik ya da aylar, yıllar geçtikten sonra dudaklarımız dillenir...
Safça severdik, zor söylerdik sevdamızı...
Ya şimdi yağmur damlam, kardelenim, yüreğim, cansuyum...
Safça seven, sevdaya inanan, sevginin 'ağır işçisi' olacak yürek ve kişilik var mı? Var ise o kadar az ki canımın içi..
Şimdi yüreklerin değil, bedenlerin 'elektriklenmesi' gerekiyor önce...
Bakışlardan, yüreklerden, kişiliklerden önce, gözlerinin, fiziğinin güzelliği, makamı, parası ve kişinin 'çıkarı' öne çıkıyor...
Birliktelikler, sevişmeler kolaylaştı, sevdalar neredeyse yok olmaya yüz tuttu...
****
Yaşama dört elle sarılır gibi sana sarıldım bitanem..
Seni, yüreğimden, ekmeğimden, suyumdan, kavgamdan hiç ayırmadım..
Zoru seçtim, sevdam oldun.
Bilirim ki, senin yüreğini örmek için 'ağır bir işçi' olmam gerekiyor...
Yüreğimin sana ısındığı günden bu yana "Sevdanın işçi tulumu"nu giydim..
Bu tulumu hiç çıkarmayacağım. Çünkü bu sevdamız hep büyümeli, yaşamalı...
Yani güzel kadınım yüreğim çarptıkça; yürğini örmeye devam etmeliyim..
Bakışlarında yeniden doğuyorum. Bana güç veriyorsun...
Yüreğimin cansuyusu oluyorsun...
Gözlerime bakar mısın?
Gözlerimden girip yüreğime in..
Sana olan "tümcelerimi" ateş böcekleri gibi uçuştuğunu göreceksin...
Karanlığı aydınlatan ışıklar gibi...
Yüreğime indiğinde, yüreğindeki gamze, yüzüne gülümseme olarak yansıyacak..
Bedenimiz ne kadar uzak olsa da artık yürekler 'birbirinin' oldu..
Dudaklar da sözcükleri yasaklayabilirler..
Ama yüreklerin "tümceleri"ni hiç bir güç yasaklayamaz..
Canımın içi beni; ölüm, ayrılıklar korkutmuyor..
Ne ölüm, ne ayrılık sevdamızı yok edemez...
Tek korkum; yüreğin, yüreğimi terk ederse, koparırlarsa çiçeklerin üzerine örttüğüm 'hüzün, acı, gözyaşı' anıtı ortaya çıkacak ve ateş böcekleri uçuşmayacak, sevgi çiçeğimiz solacak.
Yüreğim toprağa karışacak, grizu patlaması ile toprağa karışan bir maden işçisi gibi..
Ama toprağın üzerinde yine bir çiçek açacak...
"Sevdamız kokacak"
ŞABAN BAĞCI