Tarladaki başağın tanesinde senin alın terini görüyorum.
Hani bahçelerde zeytin, çay toplayan kadınların sırtlarındaki sepetlerinde senin gözlerini hissediyorum.
Gözlerimi kapatıyorum.
Eylemlerde Toma’nın önünde dikilen, bir ağacı bile kökünden sökebilecek tazyikli suyun önünde dimdik duran kırmızılı kadının duruşunda seni görüyorum.
Bir fabrikada, otomobilin bir parçasını ekleyen ellerine sarılıyorum.
Tekstil atölyelerinde saatlerde ayakta durarak diktiğin elbiselerden bir tanesini giyerken senin kokunu hissediyorum.
Bir barikatta direnirken, hani tam gücümü yitireceğim zaman elimi tutan güç veren bir insan oluyorsun.
Evde; gözle kaş arası çocuklarımıza bakıp, yanı geldiğinde ‘bugün nasıl geçti’ dediğinde iş, günlük yorgunluğumun nasıl geçtiğini bile anlayamıyorum.
Hani diyorum ya bitanem.
Nazım Hikmet’in şiiri gibi;
“Kimi der ki kadın/ Uzun kış gecelerinde/ Yatmak içindir./ Kimi der ki kadın yeşil bir/ Harman yerinde dokuz zilli/ Köçek gibi oynatmak içindir./ Kimi der ki ayalimdir./ Boynumda taşıdığım vebalimdir./ Kimi der ki hamur yoğuran/ Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal/ O benim kollarım bacaklarım./ Yavrum, anam, karım, kız kardeşim/ Hayat arkadaşımdır…”
Bilirsin, sana öylesyine çok güzel isimler, lakaplar taktım ki;
Gökyüzüm, ay ışığım, yıldızım.
Canım, aşkım, birtanem.
Bazen yağmur oluyorsun, bazen denizin üzerinde uçuşan martı. Pencerene konan güvercin de oldun.
Sana olan sevgimi anlatamadım.
Okyanusum oldun, Dildar’ım…
Öylesine bir sevda ördün ki yüreğimde…
Okyanuslar kadar büyük ve derin…
Okyanus’un Dildar’ı oldum.
Yani; deniz yeşili gözlüm, Altan Altan’ın “Yürekleriyle Konuşan, Gözleriyle Gülen Kadınlar’ yazısında ki anlatım gibisin.
“Bir kadını sevmekle baslar her şey ama, bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına. Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır. Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar. Sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Zordur anlamak onları. Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de! Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri, sürprizlere hazırlıklı olanları bir de. Muson yağmurları gibi yağarken, Sahra' da çöl fırtınası koparıp ardından güneş olup ısıtabilirler. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen..”
Ağızlarımız kıpırdamaz, dillerimiz konuşmaz.
Ama yüreklerimiz hep konuşur kadınım.
Hadi gözlerini kapat; nasıl konuşuyor yüreklerimiz.
“Yağmur sonrası geldin ıslak gözlerime... Küçük bir kız çocuğu oldum seninle. Sevdanın isimsiz renklerini de gördük birlikte. Artık bir adın daha var yüreğimde... Tertemiz toprak kokulu Dildar'ım. Okyanusuma yedi renk veren "ALKIM"
Bir çocuk gibi yanına gelsem. Saçlarımı okşayıp elimden tutsan. Beni limon çiçeklerinin arasına bırak. Bedenime limon çiçeği kokusu sarsın. Birden bana sarılıp koklasan koklasan, gündüz geceye dönüştüğünde beni yıldızların üstüne bırakır mısın. Gece aydınlatan ay'a as yüreğini. Ben çocuk şarkılarını söyleyeyim. Güne yine yüreğine sarılarak başlayayım. Kollarımı kocaman kocaman açarak 'Seni seviyorum' diye bağırmalıyım.”
Kadınım; sen benim emeğim, yaşamım, kavgam, kutsalımsın
ŞABAN BAĞCI