Askeri yönetimler, despot rejimler ile Demokrasi, adalet ve insan haklarının her yönüyle yerleşmediği ülkelerde iktidarlar hep gazetecilerden, aydınlardan, yazar ve sanatçılardan korkmuşlardır. Bu güzel insanları ya 'faili mechul' cinayetlerle öldürmüşler ya da cezaevlerine koyararak yıllarca hücrelerde bekletmişlerdir. 

Ülkemizde de Serbesti gazetesi yazarı Hasan Fehmi'nin 6 Nisan 1909'da öldürülmesinden bugüne son 102  yılda 95 gazeteci katledildi. 

Ocak ayı hep hüzünlüdür. Bu ayda gazeteci ve aydınlarımız öldürülmüştür.

Ocak ayında aramızdan alınan Metin Göktepe gözaltında iken dövülerek öldürülmüştü Ugur Mumcu ve Hrank Dink kahpece pusu kurularak öldürülmüşlerdi. Biz bu gazetecilere toprağa değil yüreklerimize gömdük ve bu yüzden hiç unutmadık, unutturmayacağız. Bu üç güzel insanı için şiirler yazıldı, şarkılar bestelendi. 

Uğur Mumcu'nun yazıları hala ülkemizde geçerli. Yani hiç bir zaman eskimeyen gerçekleri yüze vuran yazılardır: 

"Ben Atatürkçüyüm.... Ben, cumhuriyetçiyim... Ben lâikim... Ben antiemperyalistim... Ben tam bağımsız Türkiye'den yanayım... Ben insan hakları savunucuyum... Ben, terörün karşısındayım... Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır."

"Milliyetçilik, 'vatan, millet, Sakarya, kan, ırk, bayrak' edebiyatı mıdır, yoksa ulusun çıkarlarını, onurunu herkese karşı savunmak; yani tam bağımsızlık mıdır? Ülkenin onuru ayaklar altında çiğnenirken, 'vatan, millet, bayrak' edebiyatını yani milliyetçiliği sadece kitleleri uyutmak, kandırmak için kullanıp aslında bütün bu değerleri salt kendi siyasal ya da bireysel-sınıfsal çıkarları için kullanmak milliyetçilikse, bunun karşıtı nedir?"

"Bir kişiye yapılan haksızlık tüm topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Susanlar da bu insanlık suçlarına katılmış olur."

Güzel insanları saygıyla anıyoruz,