Facebook’ta anılar bölümü var o merete ne zaman alıştıysanız o günden bu güne sizin kendi sayfanızda paylaştığınız şeyleri hafızasında tutuyor. Bir nevi günlük gibi aslında, bu günlükte iyi anılarınız da var kötüleri de.

İnsan beyni ya da en azından benimkisi kötü hatıraları unutmak istiyor, geçmişe dönmek istemiyor hafızam, ama, fakat, lakin bu face anıları gözüme sokuyor. Neler olmuş diye bir bakıyorsun canım sıkılıyor.

Bak şimdi eski defterleri açınca gene depreşti benim heyheyler, filler tepişiyor beynimde ve düşünceleri en güzel ifade yöntemime başvuruyorum…

Aslında düz bir kişiyim, öyle çok vitesim yok hatta geri vites hiç yok. Geri dönmem gerekirse mahalleyi dönenlerdenim. Böyle olduğumu yine face bildiriyor bu çıkarıma nasıl ulaştın derseniz bu merette on yıl önce ne paylaştıysam on yıl sonra da aynı şeyleri paylaşmışım. İnsanların bir kısmı da ben gibi aslında…

Biraz uzun bir giriş oldu, şimdi şu başlıktaki “delikanlı” mevzusuna gelecek olursak. Başta da demiştim düz adamım bir adım atacak olursam ardını hesaplamam kadere bırakırım “kaderin üstünde de bir kader” var der yürürüm. Benimle yürümek isteyen yürür, yürümeyen geride kalır mı bilmem?

Yarım asra yaklaşan yaşamımda çoğu kimseye nasip olmayacak şeyler elime geçti. Hiç ummadığım yerden rızıklandım, hiç gitmeyi düşünemeyeceğim yerlere gittim, elime hiç kimseye nasip olmayan kapıların anahtarları verildi. Genel Müdürler önümde ceket ilikledi, Valilere masa taşıttırdım, Belediye Başkanlarını, Devlet Müfettişlerini ayağıma getirttim. Bu da kim? Yahu dediğinizi duyar gibiyim. Bu Genel Müdür, Vali, Belediye Başkanları ve Müfettiş olaylarının trajikomik hikâyelerini bir ara paylaşırım. Ama gerçek bilesiniz…

Pısırık, çekingen ve bir şey isteyemeyen ben, yıllar sonra Antalya’da bulup yanına gittiğim öğretmenim bile tanımamıştı beni. Neler olmuştu ki bana, küçüklüğümden beri yalnız yemeyi sevmem, bir yudum suyu bile ikiye bölüp yanımdakilerle içmek isterim. Kıskançlığım hiç olmadı, Allah ona nasip etmişse etmiştir. Bana da nasip etmişse bir yudum, gören gözün hakkı vardı. Ben paylaştım, Allah daha çok verdi, ben yine paylaştım Allah yine daha çok verdi. Ben verdikçe Allah daha çok verdi. Ben paylaştıkça yanımdakiler az buldu, elimdekini almaya beni muhtaç durumda bırakmaya, ben verdikçe benden çalmaya çalıştılar dost sandıklarım. Aldılar da, çaldılar da hatta iftira bile attılar…

Biraz Delikanlı Olun! Diye onlara aslında sözüm. Hiç çabası olmadan başkalarının çabalarının üstüne konanlaraydı. Ama derler ya Delikanlı olunmaz, doğulur. Boşa çaba…

Ne oldu sonra? Olan belli aslında…

Kendime bir sınır çizdim ve o sınırda geri vitessiz az rızıkla ve Allah’ın verdiği nimetleri daha az paylaşarak, daha az insanla, daha mutlu ve daha güler yüzlü, daha iyi insanlarla birlikte.

Aslında işi bir şiirimle özetlemek daha doğru olacaktı. Bu konuyla örtüştüğünü düşündüğüm şiirimi sizinle paylaşıyorum

ÖĞRENCİNİM HAYAT

Hayat öğretiyor,

Ya yaptıklarınla, ya da yapmadıklarınla,

Kimi zaman da yarım bıraktıklarınla,

Bazen yarına bıraktıklarınla sınanıyorsun,

Öğreniyorsun işte! Yaşın kaç olursa olsun,

Hayatından çıkardıkların ders oluyor,

Hayatında topladıkların ders veriyor,

Böldüklerin mesela ekmeğini böldüklerin,

En çok onlar üzüyor, en çok uğruna öldüklerin,

Ta çocukluğundan beri, evladım gördüklerin,

Evinin, damının anahtarını eline verdiklerin,

Çarpıyorlar, duvardan duvara

Seni senden daha iyi tanıyan içindeki hainler

Boyuna posuna aldanıp içine aldığın,

“Tamam, işte tam benim gibi adam” sandığın,

Saman alevi bir rüzgârla ateşine yandığın,

Her dediğini doğru bilip yalanına kandığın,

Öğrettiler hep, hem de nasıl, birçok dersle,

Kimi sessiz sedasız, kimi koca çekiç ve örsle,

Öğrendim ben bu hayattan öğreneceğimi,

Bilemiyorum artık insanlara ne diyeceğimi,

Ne yapsam dert, ne yapsam olmuyor,

Küssem mi? Darılsam mı? Aklım almıyor,

Öğrencinim ey hayat! Artık beni mezun et!

Ya beni al ellerinden, ya da kopsun kıyamet,

07.04.2021 Abdullah Turhan

#bilkiyalnizdegilsin #ikincikitabimdan


--
selam ve dua ile.....