-Bilmezsin o şişmanlar ne domuz olur, ben kendimden bilirim..
 
Osmanlı da hiç okuma yazması olmayan sadrazam ve devlet adamları da vardı, çok deneyimli ve eğitimli olanları da..
Bugün biraz tarihimizin en renkli simalarından Ahmet Vefik Paşa'dan söz edelim. Başlıkta ki  söz   Bursa valisi iken iş için müracaat eden şişman bir adamı sebepsiz yere azarlayınca yanındaki dostunun sitem etmesi üzerine söylemiş.. . Bir anekdot olarak tarihe geçmiş..

1823-1891 yıllarında yaşamış 19.yüzyıl Osmanlı’sının devlet adamlarından biri..
Son derece zeki, kişilik itibarı ile son derece renkli , entelektüel, esprili, hazırcevap , agresif ve despot bir şahsiyet. Sözünü asla sakınmayan birisi.. Kendi kendini de hicvetmekten çekinmeyen bir özgüvenli bir adam .İki defa Maarif Nazırlığı (Eğitim Bakanı, İki defa  da Başvekillik (Sadrazamlık, Başbakanlık) yapmış ilk Osmanlı Meclis-i Mebusan'ında İstanbul vekili olarak yer almış .. 16 Dil bilen bir bilim adamı, edebiyatçı ve diplomat bir aydın.
 
Nüktedanlığı ve olaylara verdiği tepki  hala anlatılan hikayelerle tarihe mal olmuş bir kişilik..
Tahran ve Paris elçiliği yapmış. Tahran’da elçilik binasını Osmanlı Devleti toprağı olarak ilan edip bayrak çektirmiş sonrasında  elçilik binalarına bayrak asma kuralını o getirmiştir.
Yüzyıllardır kullanılan “sadrazam” sözcüğünü “başvekil” olarak değiştiren o’dur.
Bursa Valisi iken bugün Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu olarak bilinen binayı yaptırmış ve burada sergilenen oyunlara memur takımının gitmesini zorunlu kılmış.
 
Sadaret (başbakanlık) müsteşarı iken Sadrâzâm Mahmut Nedim Paşa’nın mütemadiyen çağırıp emirler vermesinden sıkılması üzerine odasını arkadan kilitleyip kendisini çağırmaya gelenleri içeriye sokmamış, Nedim Paşa da bu devamlı çağırmalarından vazgeçmek zorunda kalmış..
 
Paşa, Paris’te bir yıla yakın elçilik yapmasına rağmen, millî gururuna düşkünlüğü, fütursuzluğu, lâfını esirgememesi nedeniyle imparator III. Napolyon’un başbelası olarak anılır.
 Lübnan meselesinden dolayı paşaya sinirlenen İmparatorun; “Kendini Sultan Selim sefiri sanıyor” demesi üzerine Paşa  “Sultan Selim sefiri olsa idim, zat-ı haşmetmeapları burada bulunamazdı” cevabını vererek Napolyon’u  çok kızdırmış. Napolyon her şeye rağmen Paşa’yı takdir eder, hattâ “Senin gibi adamım kabinemde bulunsa benim için nimettir” demekten kendini alamaz, paşaya takılmaktan da edemezdi.
 
Osmanlı devletinin bunalımlı ve en zor günlerinde “Başvekil” ünvanıyla Sultan II. Abdülhamid’in yardımcısı oldu. 93 harbini (Rus Savaşı) sona erdiren Edirne Antlaşması imzalanınca, Ruslar İstanbul Yeşilköye kadar gelmişti. Bu nedenle, yerli Rumlardan bazıları, bayram etmeye, sokaklarda taşkınlıklar yapmaya başladılar. 

Bir gün Tatavla (Kurtuluş) semtinde beş-altı yüz Rum kopilinin toplandığı haberi alındı. Zaptiye Nazırı da herhalde polis kuvvetiyle işin üstesinden gelemeyeceğini anlamış olacak ki, elden bir yazı göndererek, acilen asker sevki talebinde bulundu. Tezkereyi alan Ahmed Vefik Paşa’nın nevri döndü. Yerinden kalktı ve hemen bir arabaya binip olay mahalline geldi. Orada bağırıp çağıran nümayişçilerin arasına hışım gibi daldı. Ve birini tutup, elindeki bastonuyla evire çevire dövmeye başladı. Bu manzara, isyancıları ürkütüp çil yavrusu gibi dağılmalarına sebep oldu ve sükûnet sağlandı. Ahmed Vefik Paşa, makamına döner dönmez çağırttığı Zaptiye Nazırını gözlerinden ateşler saçarak haşlıyordu: “Ben adamın iki gözünü birden oyarım! Miskin herif! Taburla asker isteyeceğine niçin gidip dağıtmadın o adamları!”..
 
Ahmet Vefik Paşa öldüğü zaman kendisi için geleneklere göre cenaze alayı yapılmamasını, türbeye gömülmemesini vasiyet etmiş. “Rumeli hisarına gömünüz. Sultan Mahmut türbesine gömülüp de hayatım müddetince uğraştığım adamlarla âhirette tepişmek istemem.” demiş ve dediği yapılmış. Mezarı Rumelihisarında..
 
Devlet adamlığı başka bir şeydir. Her siyasetçi, her yönetici bir yerlere gelebilir. Ama  yönetenin “Devlet Adamı” olabilmesi çok ama çok farklı bir şey.  Hele günümüzde..