Uluslararası bir seyahat sitesinde karşıma çıkan bir yazı beni derinden etkiledi. Kâşif ve hikâye anlatıcısı Justin Fornal'ın Eskişehir'e yaptığı bu yolculuğu anlattığı yazısı sıradan bir gezi rehberinden çok öteydi. Zira Justin'i bu şehre getiren, otuz yıllık naif bir hikâyeydi.

Otuz yıl önce New Haven'da tesadüfen satın aldığı bir lületaşı pipoya öylesine bağlanmıştı ki, zamanla ona bir eşyadan çok bir yol arkadaşı gözüyle bakmaya başlamıştı. Piposuyla dünyayı gezmiş, hikâyeler anlatmış ve günün birinde kalbinde bir ses, "Onu doğduğu toprağa götür" demişti. İşte Fornal'ı Eskişehir'e getiren davet buydu. Yıllarca dünyanın dört bir yanında kendisine eşlik eden, çok sevdiği Türk lületaşı piposunu, ait olduğu topraklara geri götürme arzusu böyle başlamıştı.

Bu, yalnızca bir turist gezisi değildi. Bu, bir kâşifin ve bir hikâye anlatıcısının, bir eşyaya duyduğu derin sevginin peşinden koşmasıydı. Justin, beş kuşaktır bu işi yapan Reis Lületaşı Pipoları'nın sahibi Sinan Önalcı'ya sosyal medya üzerinden ulaşarak bu zarif arzusunu dile getirdi.

Sinan Önalcı o anları, "Justin Fornal ile birkaç yıl önce sosyal medya üzerinden iletişime geçtik. Lületaşı ile ilgili birçok şey sordu. Eskişehir’e gel, yerinde gör dedik. Ve geldi. Elimizden geldiğince ağırlamaya çalıştık," sözleriyle anlatıyordu. Eskişehir’in yöresel lezzetleri, tarihi dokusu ve Porsuk'un dingin sularıyla tanışan Fornal, aslında şehrin ruhunu keşfediyordu. Ama asıl aradığı, piposunun doğduğu topraklardı.

Lületaşının kalbine uzanan tehlikeli yolculuk

Justin, sadece lületaşı ustalarını ziyaret etmekle yetinmek istemiyordu. Bu kıymetli madenin yerin derinliklerinden nasıl çıkarıldığını kendi gözleriyle görmek, hatta bu deneyimi bizzat yaşamak için yanıp tutuşuyordu. Lületaşı kuyusuna inme isteği, ustaları endişelendirmişti. Lületaşı ustası Ali Önalcı, o tehlikeli anları şöyle aktarıyordu: "Justin’i burada lületaşı kuyusuna götürdük. Ben ineceğim dedi. İtiraz etsek de dinletemedik. 50 metre derinliğe iniyor, bir de oradan sürünerek gitmesi gerekiyor. Bu işi yapmayan insanın inmesi mümkün değildir, fakat indi." Bu, yalnızca bir merak değil, cesur bir adamın tutkusuydu. O piponun, bir zamanlar içinde bulunduğu topraklara, kokusuna ve nemine yeniden kavuşması gerekiyordu.

Ancak bu duygusal yolculuk hiç de kolay olmadı. Kuyudan çıkışta yaşanan aksilik, herkesin yüreğini ağzına getirmişti. Ali Önalcı o korku dolu anları, "Çıkarken yarı yolda kaldı. Halat 100 kiloya kadar çekiyordu, Justin 120 kilo geliyormuş. Korktuk başına bir iş gelecek diye. Çok şükür başına bir şey gelmedi," sözleriyle anlatıyordu. Bu olay, Fornal’ın bu deneyime ne kadar tutkuyla bağlı olduğunun ve Eskişehirlilerin de onu ne kadar içtenlikle sahiplendiğinin bir göstergesiydi.

Bir piponun ötesinde bir dostluk hikâyesi

Fornal, karanlık kuyudan yükselip gün ışığına kavuştuğunda ilk iş olarak, neredeyse ömrü kadar eski piposunu Ali ustanın ellerine bıraktı. O an ustanın sesi titredi: "Bu taş seni bize getirdiyse artık o pipo sıradan bir eşya değildir, sen de artık bizim dostumuzsun."

Lületaşı böyledir işte… Zamanla kararır, sararır, yaş alır; tıpkı insanlar gibi. Gezginin cebinde yıllarca dövülür, aşınır ve sonunda gerçek yuvasını bulur. Kimi zaman bir yabancının merakıyla, kimi zaman bir ustanın sabrıyla… Eskişehir’in yorgun bozkırlarının altında, hâlâ pırıl pırıl parlayan o beyaz cevher durur. Bugün birkaç usta, birkaç madenci kalmıştır belki ama toprağın çağrısı sürüyor.

Ve biz her çağrıldığında unutmayalım: Lületaşı sadece oyulan bir taş değil, ruhu olan bir hatıradır. Toprak öyle kolay unutmaz; bir gün, eski bir piponun ucuna tutunup dostluğa dönüşerek yeniden bize döner…

Gelecek için umut veren bir ziyaret

Zorluklar yaşamasına rağmen kuyudan sağ salim çıkan Fornal, bir piponun peşinde girdiği bu tehlikeli maceradan, unutulmaz dostluklar ve hayat boyu sürecek anılarla ayrılıyordu.

Justin Fornal’ın ziyareti, sadece kişisel bir macera olmaktan öte, Eskişehir için de büyük bir anlam taşıyordu. Sinan Önalcı, bu ziyaretten duyduğu memnuniyeti şu cümlelerle dile getiriyordu: "Bu ziyaretten çok memnun kaldık. Yok olmaya yüz tutmuş değerimizin dünya çapında ilgi görmesi bizi çok mutlu etti ve yarınlar için umut verdi."

Bu hikâye, lületaşının sadece bir maden değil, aynı zamanda Eskişehir’in kültürel mirasının ve sanatsal ruhunun bir sembolü olduğunu bir kez daha kanıtlıyordu. Justin Fornal, belki de farkında olmadan, piposunun ait olduğu toprakları ve o topraklara ruh veren insanları, dünyanın dört bir yanına taşıyan bir elçi oldu. Bu dokunaklı hikâye, bir piponun sadece bir eşya değil, aynı zamanda bir köprü, bir bağ ve bir sevgi hikâyesi olabileceğini tüm dünyaya gösterdi. Ve bu hikâye, Eskişehir’in derin lületaşı kuyularından çıkarak, dünyanın en ücra köşelerine uzanmaya devam edecek.