Anadolu'nun kalbinde, tarihin ve mücadelenin ortak hafızasını taşıyan iki kardeş şehir... Kütahya ve Eskişehir. Onlar, sadece Türkmen Dağı'nın eteklerinde değil, aynı zamanda hayat damarları olan Porsuk Çayı'nın sularında da birleşiyor. Ancak şimdi, o hayat veren su, iki kadim komşuyu eşi benzeri görülmemiş bir sınavın eşiğine getirmiş durumda.


Geçen hafta Kütahya'da şehrin iş dünyası temsilcileriyle bir araya geldiğimde gözlemlediğim manzara, tüm şehir, siyasetçisiyle, sanayicisiyle, ticaret ve tarım temsilcileriyle, yani tüm paydaşlarıyla tek vücut olmuştu. Aralarındaki tüm ayrılıkları bir tarafa bırakmış, şehrin menfaatlerini savunmak için kenetlenmişler, tek bir cephe oluşturmuşlardı. Bu kenetlenmenin ardındaki önemli sebeplerden birisi ise, resmi bir kurumun özel bir danışmanlık şirketine hazırlattığıPorsuk Havzası'nı kapsayan koruma planı taslağının Kütahya'ya vereceği zararlardı.

Kütahyalılar sitemli hattaöfkeliydi. Kurtuluş Savaşında omuz omuza çarpışan, Türkmen Dağı'nın eteklerinde nefes alıp veren iki kardeş şehir, su ve susuzluk gibi hayati bir mesele yüzünden büyük bir ayrışmaya doğru sürükleniyor. Kütahyalıların itirazı şuydu: "Porsuk havzasını biz kirletmiyoruz. Bilimsel raporlar, barajdaki kirlilik oranının sadece yüzde 25'inin bizden kaynaklandığını, geriye kalan yüzde 75'in Eskişehir nedenli olduğunu gösteriyor. Havzanın yüzde 80'i bizim sınırlarımızda olmasına rağmen, sadece biz cezalandırılıyoruz!"

Bu sitem, konunun ne kadar derin ve yakıcı olduğunu gösteriyor. Zira, danışmanlık şirketi tarafından hazırlanan taslak planı, gerçekten de Kütahya iş dünyasında büyük bir endişe yaratmış durumda. Kütahya sanayisi, ticareti ve tarımının temsilcileri, taslağın bu şekilde yürürlüğe girmesi halinde ilin ekonomik hayatının neredeyse durma noktasına geleceği uyarısında bulunuyor.

Kütahya'nın geleceğine darbe mi?

Plan, her ne kadar içme suyu kaynaklarını koruma gibi kutsal bir amaç taşısa da, Kütahya'ya yönelik getirdiği kısıtlamaların boyutu, mevcut yasal çerçevenin çok ötesine geçildiği endişesi var. Kütahyalıların plana karşı hazırladığı itiraz belgesinde, taslağın "caydırıcılığı önceleyen" bir yaklaşımla kaleme alındığı, koruma-kullanma dengesini gözetmediği vurgulanıyor. Öyle ki, havza yüzölçümünün yaklaşık yüzde 70'i ve nüfusunun yüzde 90'ı Kütahya sınırları içinde yer alıyor. Dolayısıyla, planın en ağır sosyo-ekonomik etkisi tartışmasız Kütahya'da hissedilecek.

Sanayi ve madencilik felç olabilir

Kütahya iş dünyasına göre taslak planın maddeleri, şehrin geleceğini karartacak nitelikte. Yeni Organize Sanayi Bölgesi (OSB) kurulmasını tamamen yasaklıyor, mevcut OSB'lerde kapasite artışını neredeyse imkansız hale getiriyor. Mevcut standartlara uygun olan atık su deşarj parametrelerinin daha sıkı hale getirilmesi Kütahya sanayisinin rekabet gücünü azaltacağı endişesi var. Biyogaz, biyokütle gibi yenilenebilir enerji yatırımlarına getirilen mutlak yasaklar, hem çevresel sürdürülebilirlik hedefleriyle hem de ulusal enerji politikalarıyla çelişiyor. Madencilik sektörü ise tam anlamıyla bir belirsizlikle karşı karşıya. Halihazırda ruhsatlı ve faaliyet halindeki çok sayıda maden işletmesinin, kazanılmış hakları hiçe sayılarak faaliyetlerinin durdurulma riski bulunuyor. Bu durum, 3213 sayılı Maden Kanunu'na da aykırılık teşkil ediyor.

Tarım ve hayvancılık için aşılmaz engeller

Kırsal ekonominin bel kemiği olan tarım ve hayvancılık da ağır bir darbeye hazırlanıyor. Taslak, Porsuk Havzası’nda geçimini sağlayan özellikle küçük aile işletmeleri için uygulaması mümkün olmayan organik tarım ve iyi tarım uygulamalarını zorunlu kılıyor. Yüksek sertifikasyon maliyetleri, çiftçinin sırtına ek yük bindirecek. Hayvancılık faaliyetleri "zati ihtiyaç" ile sınırlandırılıyor, entegre tesislere izin verilmiyor. Bu durum, kırsal nüfusun geçim kaynaklarını elinden alarak göçü tetikleyebilir.

Mezarlık yapımına bile kısıtlama

Taslağın getirdiği kısıtlamalar o kadar ileri boyutta ki, havza sınırları içinde kalan yüzlerce köyde yeni mezarlık yapılmasına bile izin verilmemesi gündeme geliyor. Mevcut mezarlıklar dolduğunda, vatandaşların defin işlemleri ciddi bir sorun haline gelebilir. Bu hüküm, planın saha odaklı çalışma yapılmadan kaleme alındığı ve günlük yaşamın en temel ihtiyaçlarını dahi göz ardı ettiğini gösteriyor.

Ortak akıl çağrısı

Eskişehir’in su kaynaklarını koruma çabası, şehrin geleceğini düşünmek zorunda olması ve bu yüzden planlar hazırlatması elbette anlaşılır ve haklıdır. Eskişehir’in ciddi bir su sorunu yaşayacağı biliniyor. Ancak bu amaç doğrultusunda yapılan çalışmalar, komşu ve kardeş bir şehrin ekonomik hayatını ve geleceğini felç etme pahasına yürütülmemelidir. Kütahya iş dünyasının itirazları, plansız, programsız ve aşırı kısıtlayıcı bir koruma anlayışının, korunmak istenen kaynakların en büyük paydaşı olan Kütahya’yı cezalandıracağınıdüşüncesine yol açıyor.

Kütahyalılar kırgın, özellikle taslak hazırlanırken özel danışmanlık şirketinin davranışlarından ve söylemlerinden rahatsız olduklarını dile getiriyorlar. Bu konudaki kırgınlığın giderilmesi için ilgili kurumumuz danışmanlık şirketiyle görüşecek ve gerekeni yapacaktır.

İşte tam bu noktada, planının henüz taslak aşamasında olması bir umut ışığıdır. İtirazlar değerlendirilecek ve plan yeniden düzenlenecektir. Çünkü bu mesele, iki kardeş şehrin birbirine sırt çevireceği bir ayrışmaya değil, ortak akıl ile hareket etmeyi gerektiren bir iş birliğine ihtiyaç duyuyor.

Eskişehir'in aynaya bakma vakti

Ancak meselenin bir de Eskişehir cephesi var. Su sorununu çözmek için tüm yükü Kütahya’ya yıkmak yerine, Eskişehir’in de kendi içinde acil adımlar atması gerekiyor.Özellikle tarımsal sulamanın yeniden gözden geçirilmesi elzemdir. Yüksek miktarda su isteyen ürünlere kısıtlama getirilmeli, yeni bir tarımsal planlama acilen yapılmalıdır.

Kütahya’nın sesi dikkate alınmalı, koruma planları bilimsel, adil ve sürdürülebilir bir çerçevede, tüm paydaşların katılımıylahavzada yaşayan halkınseslerine kulak vererek yeniden ele alınmalıdır. Su kaynaklarının korunması hayati önem taşısa da, bu koruma, bölgenin ekonomisini felç eden, üretimi durduran bir araç haline gelmemelidir.

Aksi takdirde, Porsuk’un sularını korumak uğruna, sadece Kütahya’nın değil, tüm bölgenin ekonomik geleceği karartılabilir. Kardeşlik bağları su ile sınanmamalı, suyun bereketi ortak bir irade ile korunmalıdır. Yoksa tarih, iki komşu şehrin bu kritik virajı nasıl alamadığını acıyla yazacaktır.

Suyu korumak isterken, kardeşliği kurutmayalım!