Hafta sonu Bodrum'da ailece kahvaltı yapmak üzere güzel bir mekâna gittik. 

Karşımızdaki masaya aniden üç kişi oturdu. 40'lı yaşlarda iki erkek, 30'lu yaşlarda vücudunun hemen her bölgesi, en çok da yüzü estetikli olan, genç bir kadından oluşuyor bu üç kişi. Kadının kucağında minik bir bebek var. Kadın absürt kısalıkta bir kot şort giymiş. Şort o kadar kısa ki neredeyse yok denecek kadar... Yetmezmiş gibi, şortun hemen her yerinde,  önünde arkasında, kasıklarında çeşitli büyüklüklerde pencereler var, dikkat edince her yeri görünüyor. Biz dâhil, mekânda bulunan herkesin gözü ortalamaya göre oldukça farklı görünen bu kişilerin  üzerinde...

Kadın masaya oturur oturmaz, kucağında bir yaşlarındaki bebeğiyle bir hışım ayağa kalkıp ortalarda dolaşmaya başladı.  Mekândakiler ister istemez bakışlarıyla ona kilitlenmiş vaziyetteler.  O kadar ki ben bile onu çirkinleştiren estetikli uzuvlarına mı yoksa aslında olmayan delikli şortuna mı bakacağımı şaşırdım.
Meğer mama sandalyesi aramak için dolaşıyormuş kadın. Sonunda aradığını bulunca kucağındaki bebeği sandalyeye oturttu. Kendisi de bebeğin hemen yanına oturdu.

Kendisiyle aşırı meşgul bir tip bu, minik bebek yanında çok eğreti duruyor. Telefonu da çantası da aşırı pahalı markalardan. Yanında bulunan iki adam da oradalar ama sanki yok gibiler, birbirleriyle iletişimleri yok denecek kadar az.

Yerine oturur oturmaz çok insanın aylık gelirini aşacak pahalılıktaki marka çantasını eline alıp karıştırmaya başladı kadın. Uzun uğraşlardan sonra aradığı çakmağını buldu. Sonra telefonunu eline aldı. Bir süre de telefonunu kurcaladıktan sonra mekânda sadece kendileri varmışçasına etrafı pek umursamadan yüksek sesli bir çizgi film açtı. Telefonunu bir bardağa dayayarak mama sandalyesinde oturan bebeğin önüne koydu. Aman Allah'ım ortalık çocuk şarkısından yıkılıyor. Zavallı bebek ise karşımızda donmuş bir şekilde gözlerini ekrandan hiç ayırmadan öylece oturuyor.

Karşımda bebeği öyle görünce, özellikle 3 yaşına kadar olan bebeklerin teknolojik aletlere maruz kaldıklarında gelişimlerinin olumsuz etkilendiğini söyleyen araştırmalar geldi aklıma, irkildim.

"Artık teknoloji çağındayız" diyerek çocuğun eline tablet, telefon verip onu robota çevirmek anlaşılır bir şey değil. Hiç hareket etmeyen çocuk olur mu?

Ben bunları düşünürken, yaptırdığı aşırı estetiklerle başka bir canlıya dönüşmüş olan annemiz garsonu yanına çağırıp sordu:

''Sizde çubuk kraker var mı?''

Garson şaşkınlıkla cevap verdi:

''Maalesef.''

Garsonun cevabından sonra masadakilerin hepsi bir anda ayağa kalkıp yüksek sesli çizgi film izleyen bebeği tek başına bırakarak dışarı sigara içmeye çıktılar.

Bebeği karşıdan izlerken içimin sızlayışını engelleyemedim.

Gördüklerim bana yalnızlığı, disiplinsizliği, sağlıksızlığı, ciddiyetsizliği çağrıştırdı. Çocuk büyütürken yaşadıklarım geldi aklıma; uyku saatlerine, yediklerine, içtiklerine bulundukları ortamlara gösterdiğim hassasiyeti düşündüm.  Ve bir süre önce okuduğum dergiden aklımda kalanları hatırlayıverdim.

Bakın konuyla alâkalı, Düşünbil Dergisi 54. sayısının 61. sayfasında Charlotte Blease, Şebnem Ertan çevirisiyle ne diyor:

"Telefon bağımlılığı yetişkinlerde anti sosyalliğe, dikkat dağınıklığına ve kişinin sıkıcı birine dönüşmesine sebep oluyorken, çocuklara daha büyük bedeller ödetiyor. Konuyla ilgili birtakım bulgular gösteriyor ki aşırı telefon kullanımı çocuklarda empati yoksunluğuna yol açıyor. İnternette çok zaman harcayan çocuklar başkalarının duygularını anlamakta ve kendi duygularını tanımakta güçlük çekiyorlar.''

Aman dikkat!

Uzun lafın kısası; piyasada bulunan tablet, telefon vb. bütün teknolojik aletlerin çocuğunuzun değil de sizin tercihiniz olduğunu unutmayın, ne verirseniz onu alır çocuklar. Çocuğunuza bol bol vakit ayırın, oyunlar oynayın, yazık etmeyin onlara.

Peki ya, post modern, yeni nesil annelik bu olabilir mi acaba?

Sevgiyle kalın efendim...